1986
1986’yılından itibaren KKTC ‘’Ekonomik ve sosyal kalkınma paketi’’ adı altında gerçekte ‘’Yok edilme’’ paketleri ile yönetilmektedir.
Her hükümet bu paketleri uygulamak hatta her ay TC Elçiliğine taahütname vermekle de mükelleftir.
Her geçen yıl yapılan protokollerin şartları da ağırlaştıracak şekilde düzenlenmektedir.
Siyasal yönetim bu ağırlaştırılmış şartlarda daha çok siyasal müdahalelere açılmıştır.
Artan şekilde süren bu yaklaşım son Cumhurbaşkanlığı seçiminden itibaren doğrudan ve direkt müdahale şekline dönüşmüştür.
Önce doğrudan müdahale ile Cumhurbaşkanı seçtirilmiş, sonrasında da onlara en çok biat eden parti olan UBP üzerinden istedikleri yönetimi oluşturmak için müdahaleleri uygulamaya koymuşlardır. Bu arada bu müdahalelerden rahatsız olan UBP’lilerin gazı son kurultayda Sucuoğlu’nun Başkan seçilmesi ile alınmıştır.
Sonrasında Cumhurbaşkanı ile koordineli olarak Sucuoğlu’nun bütün her istediğinizi yaparım davranışına rağmen onu Parti Başkanı olarak kenara iterek kabine oluşturmuşlardır.
Ne yazık ki UBP seçilmişleri sus pus oturup her türlü müdahaleyi kabullenmişlerdir.
Son yapılan ve ancak 40 gün sonra su yüzüne çıkan protokol artık tamamıyla Kıbrıs Türkünün KKTC’deki egemenliğine son verecek maddeler içermektedir. Örnekler
"Din hizmetlerinin kurumsal bir çerçevede, tek çatı altında, devlet tüzel kişiliği içerisinde daha
Etkin bir biçimde verilmesi sağlanacaktır."
Sendikal faaliyetlerin daraltılması, limanların özelleştirilmesi, TC vatandaşlarına yurttaşlık verilmesi ve mülk edinmelerinin
“Sendikal faaliyetler dışında sendikaların kuruluş amaçlarını aşan siyasi, ideolojik faaliyette bulunmamalarına ve sendikal ayrımcılığı önlemeye yönelik mevzuat düzenlemeleri de dahil gerekli tedbirler alınacaktır”
Milli para olan Türk Lirasının ve milli ödeme sistemlerinin kullanılması yaygınlaştırılacak, döviz kullanımı azaltılacak”
Bu madde çok çok ilgimi çekti.1571’de adayı fetheden Osmanlı 1878’de adayı İngiliz’lere kiralar ve unutur.Hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da misak-ı milli sınırları dışında bırakılarak yok sayılır.İkici dünya savaşından sonra İngiliz’lerin adayı ilhak etmesine ses çıkartmaz ve kabullenir.1950’li yıllarda özellikle 1951’de kilisede yapılan plebisit sonrası Rum’ların adayı Yunanistan’a bağlama kararı sonrası Kendini bütün baskılara karşı Türk kalmayı başaran bizlerin tüm yalvarmalarına rağmen gerek Başbakan gerekse Dışişleri Bakanı tarafından ‘’B,z,m Kıbrıs diye bir sorunumuz yoktur’’söylemi ile dünyaya duyuran Türkiye.!955’de İngiliz’in düzme Londra Konferansı sonrası yine İngiliz’in Türkiye’yi taraf olarak dünyaya duyurması ile taraf olan Türkiye (Yani bizim talebimizle değil İngiliz’in duyurusu ile) Bakın bu protokole ne yazmış
‘’ “Kıbrıs adası, 1571 yılından itibaren siyasi ve kültürel olarak Anadolu'nun parçası haline gelmiştir. Adada asli unsur olarak Kıbrıs Türklerinin varlığının muhafazası ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bekası Türkiye'nin vazgeçilmezidir.”
Bu protokolle artık hedef ‘’Siyasi ve kültürel olarak Türkiye’ye bağlanmak.
Şimdi hep beraber ne paranı ne protokolünü istemeyiz deme zamanı gelmiştir ama lafla değil eylemle...
YAZIYA YORUM KAT