2020 cumhurbaşkanı seçimlerde sahne dışında yer alan bir adayla yola çıkalım!
2020'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerçekten de Kıbrıs Türkünün haklarını ve geleceğini düşünen bir aday olması gerekir.
Bu aday Ankara tarafından masaya oturtulan değil Kıbrıs türkü tarafından masada olacak bir lider olması gerekir. O yüzden gelmiş geçmiş tüm adayların Kıbrıs türkünü temsil etmediği bir gerçektir. Sol olarak, barışı isteyenler olarak böyle bir aday ile ortaya çıkmamız gerekir. Yani bugün yapılan ve Ankara tarafından idare edilen sol adaylar ile değildir.
Bakınız geçmişte Talat seçildi.
Peki ne oldu?
Çözüm adına ne yaptı?
Türkiye tarafından istediği şekilde masada oldu.
Türkiye'nin sözcüsü oldu.
Kıbrıs Türkünün sözcüsü maalesef olmadı.
Çünkü Talat görüşmeler de her zaman için Türkiye tarafından istediği şekilde konuşur olmuştur.
Kıbrıs türkünün çıkarları değil, Türkiye çıkarları oldu.
Asla ve asla Türkiye'nin garantörlüğü demiştir.
Garantiden asla vaz geçemeyiz dedi.
Yani bu şekilde çözümü hep engelleyen taraf oldu.
Garanti anlaşması nedir?
Toprak garantisi mi yoksa can garantisi mi?
Yapılan anlaşma aslında can garantisi değildir.
Bu garanti anlaşması sadece kurulacak devletin garantisi sayılır.
Kıbrıs cumhuriyeti de öyleydi.
Yani can garantisi değildi.
Kurulan cumhuriyetin garantisiydi.
Peki bunu istemekle ne elde edilmiş olacak ki?
Zaten başımıza ne gelmiş ise bu şekilde gelmedi mi?
Hep garanti anlaşmaları bizlerin huzurunu bozmuş olmadı mı?
Kıbrıs cumhuriyeti neden bu şekilde 1974'te bu hale geldi?
Neden silah zorunu gördü?
Neden savaşı ve bölünmeyi yaşadı?
Hep istenilen o garantörlük yüzünden oldu tüm bunlar.
Çünkü kışkırtan ve arkasında sürekli birini hisseden olunduğu için bu şekilde birlikte yaşamanın mümkün olmayacağı bir gerçektir.
Birileri çıkarları için kışkırtıcı davranacak ve olaylar yaratmış olacak.
Bunlar da zaten 1974 öncesi yaşanmış oldu.
Bölünme çok basit olur.
Çıkarcı devletler böl ve yönet yöntemi ile her zaman hedefine ulaşmış olur.
Bu da başta Amerikan çıkarlarıdır.
Bunun yanında İngiltere ki bugün ona bağışlanan topraklar gibi Kıbrıs'ta cirit atmış oluyor.
Geride Yunanistan ve Türkiye kalıyor.
Onlarda kendi çıkarları gereği hükmetmiş olur.
Ama maalesef en büyük darbeyi yine de bizler yemiş oluyoruz.
Bu her şeyde bu şekilde yaşanmıştır.
Gerek idare şeklimiz olsun, gerekse diğer demografik yapımız olsun.
Bugün hep kaybeden, taraf olduk.
Her türlü hakkımızı böylelikle Türkiye eline geçirmiş oldu.
Oysa Rum tarafı bu şekilde değildir.
Onlar tam anlamıyla devlet olarak dünyanın vermiş olduğu her türlü hakkı tek yanlı kullanmış oluyorlar.
Hani bizim hakkımız?
Bırakın dediler.
Alın size bir devlet ve boş verin dendi.
Bu şekilde de tam anlamıyla her bir şeyimiz işgal edilmiş oldu.
Ne Kıbrıs cumhuriyeti dedik.
Ne de bu haklarımız adına yola çıktık.
Seçilen Talat ve Akıncı aynı şekilde Denktaşın yolunda devam ettiler.
Kıbrıs cumhuriyeti için hiç bir adım atmadılar. Ama bunun yanında pasaport ve kimlik almadan da geri kalmadılar.
Evet.
Bu şekilde görüşmeci, liderler gördük bizler.
Kendi geleceğimizi hep Türkiye devletine bırakan seçilmiş oldular.
Öyle bir aday çıkarmamız gerekir ki bunlar gibi olmasın.
Bakınız seçimlere gidecek olan adaylara ya da sorunuz bakalım Türkiye'nin hazırlayacağı görüşmeler ile değil de bizlerin Kıbrıs türkünün çıkarları ne ise onlar adına masada olacağız diye bilirler mi?
Maalesef demezler.
Son söz olarak bugün hepsini de siyasi hayatta gördük, yaşadık.
Akıncı ki Türkiye tarafından idare ediliyor. Erhürman ki hükümet oldu, başbakan oldu, toplumun başına gelmeyen kalmadı, yaptıkları, aldığı kararlar ile.
Yine Kudret de öyle ki o da bugün aynı şekilde hükümet ediyor o UBP ile hükümet kurmam demişti.
Ve UBP aday olacak her kimse ki bir karış çakıl taşı vermeyen parti.
Yani sahnede olanları hep gördük.
Bir de sahne dışında olanlar var.
Onlar gerçekten barış, çözüm ve bu topraklarda yaşamalıyız diyenlerdir.
Bu diyenler ile 2020'de yola çıkalım.
Başka çaremiz yoktur!
YAZIYA YORUM KAT