Türk Lirası'nın erimesi nedeniyle yaşanmakta olan ekonomik kriz karşısında yaptıklarıyla hükümetin siyasi duruşu da ortaya çıkmış oldu. CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman başkanlığındaki CTP-HP-TDP ve DP koalisyon hükümeti açıktan ithalatçı sermayeden yana bir hükümet olduğunu icraatlarıyla ortaya koydu.

Hatırlayacaksınız, Başbakan Erhürman 14 Ağustos'ta bir TV programında canlı yayın sırasında 23 maddelik önlemler paketi açıklamıştı. Bu önlemler paketi içinde temizlik ürünlerinde, gıda ürünlerinde, Beyaz eşyada KDV indirimi; Restoran ve lokantalarda KDV indirimi vardı. Bunun yanında antrepolardaki ithal mallar için gümrüklemede esas alınacak döviz kuru o günkü değil antrepoya girdiği tarih olan eski kur olması yönünde önlemler de vardı.

Sadece bu önlemlere bakmak bile hükümetin hangi sosyal sınıftan yana bir hükümet olduğunu net olarak koyduğunu görmeye yeterli olurdu. Ancak, "kriz ortamıdır, hükümet de acemidir" gibi hafifletici nedenler getirildi önümüze.

Ancak hükümet krizle ilgili uygulamalarına devam ettikçe, o hafifletici neden uyduran yandaş çevreler de susmayı tercih eder oldu.

İthalatçı sermayeye bir dizi ek muafiyetler sağlayan hükümet "dövizin yükselişinin" yani TL'nin değer kaybedişinin fiyatlara yansıtılmayacağı şartını koşmuştu güya! Ancak sermaye bu yeni muafiyetleri cebe attı ve arkasında fiyatları hemen ikiye katladı. Gel görün ki, hükümetten bu konuda hiç ses çıkmadı. Sağladığı muafiyetleri geri çekmeyi hiç gündeme getirmedi.

4'lü koalisyon kriz karşısında ithalatçı sermayeye yeni muafiyetler sağlayarak kendi bütçesinde açık yaratmış oldu. O açığı bahane ederek kamu çalışanlarının üzerine yürüdü. Ve kamu çalışanlarının ek mesai ücretlerini azaltmayı başardı. Başka bir ifadeyle, çalışanlardan alıp sermayeye verdi.

4'lü koalisyon krizi bahane ederek domates ithalatına izin verdi ve çok sayıda yerli üreticinin ürününün tarlada kalmasına, dolayısıyla yerli üreticinin batmasına sebebiyet verdi.

Hükümet, Toprak Ürünleri Kurumu ambarlarındaki yemlik arpaya yüzde 140 oranında zam yapınca buna tepki gösteren hayvan üreticilerini susturmak için karma yem ithalini de serbest bıraktı. Bunun anlamı da, Koop Binboğa Yem  Fabrikası'nın da kısa süre içinde batırılıp kapatılacak olmasıdır.

Hükümet önceki gün de tavuk eti ithalini serbest bıraktı. Bunu yaparken de kamuoyu oluşturmak amacıyla yandaşları aracılığıyla kara propaganda başlattı. BU kara propaganda sonucu bugün için Kuzey Kıbrıs'ta tavuk üreticiliği yapan firmalar "paragöz, doyumsuz, hırsız" ilan edildi. Sanki zam yapan bir tek tavuk üreticileriymiş gibi bir hava yaratıldı.

4'lü koalisyon hükümeti, Kuzey Kıbrıs’ta üretim yapmakta ısrar eden son birkaç kaleyi de yerle bir etmek için canla başla çalışıyor. Kırnı Piliçlerini üreten Hacı Ali İşletmelerini ve Taşkent Tavukçuluğu topluma hedef olarak gösterdi. Bunların tekelleştiği, rakiplerini batırdığı, keyfi zamlar yaptığı yönünde yoğun bir karalama kampanyası yürütülüyor ve hükümetin doğru karar aldığı görüşü halkın kafasına enjekte edilmeye çalışılıyor.

Hükümetin bu kararı tıpkı bundan öncekiler gibi yanlıştır ve ithalatçı sermayeye destek vermek amacı gütmektedir.

KKTC'de yürüklükte olan yasalar özel tekelleşmeyi yasaklamaktadır. Özel tekel oluşmaması için hükümete çok sağlam denetim ve yaptırım yetkileri vermektedir. Hükümetin elinde Rekabet Kurulu adıyla oluşturulmuş ve ciddi müeyyide yetkileri olan bir kurum vardır. İstese, piyasayı denetler ve tekelleşmeyi önlerdi.

Hükümetin elinde bir de Devlet Üretme Çiftlikleri var. Yakın geçmişe kadar bu çiftlik civciv üretir ve uygun fiyata halka satardı. Halk da bu civcivleri satın alıp büyütür ve üretime katkı koymuş olurdu. Bunun yanında rekabet ortamı iyice genişlemiş olurdu.

Kısacası hükümet siyasi tercihini ithalatçı sermayeden yana koydu. Kuzey Kıbrıs'ta üretim iyice bitirilecek ve toplum edilgenleştirilecek!