"Ben mevcut saraya baktıkça utanıyorum”
Ülkede o kadar çok insan var ki açtır!
Evine ekmek götüremiyor!
İşsiz insan çok!
Hele de çocukları küçük olan ve çocuğuna süt, mama götürmeyen aile çok!
Ama bunun yanında evinde (sarayında) sefalar süren insanlarda var ve bu insanlar iki kuruşa insanı çalıştırarak, sömürerek onların sırtından sefa sürüyorlar.
Düzen, onların düzeni!
Düzen, sömürü düzeni!
Her neyse.
Gözlerimle şahit oluyorum insanımız çöpleri karıştırıyor.
Neden?
Aç ve sefil kaldığı için!
Evet, Lefkoşa'da Önder alışveriş merkezinin arkasında yer alan çöp konsteylerinden yiyecek toplamaya çalışıyor insanımız!
Yaratılan bu kötü ve de vahşi kapitalizm ne acıdır ki insanları bu hale getirmiş oluyor.
İki yıldır süren pandemi nedeniyle de yaklaşık 50 bin emekçi insanımız işsiz kalmıştır.
İşsiz kalan bu insanlar iş bulsalar da ne olacak değil mi?
Hiç bir şey olmaz, alacakları maaşla geçinmeleri mümkün değildir.
Alacakları asgari ücret, bugün açlık sınırının altında kalmıştır.
Döviz karşısında aldığı maaşı ise eriyip gitmiştir. Hiçbir şeyini karşılaşması da mümküm değildir. Ne evin kirası, ne mutfağı, ne de diğer ihtiyaçları! Açıkçası açlık ve de sefaletin gerçeğidir bu! Oysaki insanın ailesi ile yaşaya bileceği bir maaşı söz konusudur ve bu da Anayasal gereği olarak da belirtilmiştir. Ama maalesef Anayasayı kim takıyor. Asgari bir yaşamın koşullarını devletin hükümeti sağlaması gerekirken, ne acıdır ki bunu yerine getirmeyerek sermaye ve patronlarına hizmet etmiş oluyorlar.
Ülkedeki insanların hali gerçekten de çok kötü. Ne demek insan aç kalsın. Ne demek insan çocuğunun okul taksidini ödeyemesin. Ne demek bankadaki borcuna borç eklemiş olsun ve tüm bunların altından da kalkamasın.
Peki, bu durum karşısında ne olur insan? Sağlık durumu ne hale gelir?
Özellikle psikolojisi, ruh hali?
Evet, ne acıdır ki bunları yaşıyoruz.
Antideprasyon ilaçlara bağımlı bir toplum yaratılmıştır. Bunları ben söylemiyorum. Bunları psikolog uzman doktorlarımız söylüyor.
Sadece bunlar mı?
Hayır!
Bakınız eğitimden sağlığa, çevrenden turizme kadar her yer dökülüyor!
Yani dökülmeyen yer kalmıyor.
Ama bunun yanında hükümet edenler bakınız neyle övünmeye çalışıyor.
Pandemi nedeniyle emekçilere vermiş oldukları 1500 TL katkı yardımıyla!
Ve bir de “Biz verdiğimiz sözü tutarız” diyorlar.
Yani insanları adeta dilenci ediyorlar.
1500 TL'yi de insanların yüzlerine vuruyorlar.
Neymiş efendim, onlar sözlerini tutmuşlar.
Ha bir de 2000 TL çalışan herkes ihtiyat sandığından çekebilir diyerek sankide parayı kendi kasasından veriyormuş gibi bir de ekranların karşısından açıklama da yapıyorlar. Oysaki o para milletin kendi parası, kendi yatırımıdır!
Evet.
İşsizlik ne alemde?
Esnaf ne alemde?
Hepsi de perişan, hatta çökmüştürler!
Peki ya kültürümüz?
Onu da TC vakıflarına devrettiler!
Yani kültürümüzü de bu şekilde bitirmiş olacaklar!
Kıbrısın gerçek kültürü kaldırılmış olacaktır!
Peki ya ülkede yer alan çocuk istismarı, tacizler, tecavüzler ve bunların yanında kadınlara yönelik şiddetler, evet onlarda korkunç boyutta artmıştır!
Ama kimin umurunda!
Ve bakın tüm bunlara rağmen Tatar ne diyor.
“Ben mevcut saraya baktıkça utanıyorum” diyor!
Evet.
İnsanlar aç ve çöplerden ekmek ararken utanmayan Ersin Tatar, şimdiki saraydan utanıyor!
Kaldı ki yıllarca o sarayda Denktaş kaldı utanmadı.
Eroğlu da utanmadı.
Talat ve Akıncı da utanmadı.
Ama Tatar utanıyormuş.
Yazık, çok yazık!
YAZIYA YORUM KAT