1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Hukukçu Murat Metin Hakkı, Mülkiyet için 3 formül sundu
Hukukçu Murat Metin Hakkı, Mülkiyet için 3 formül sundu

Hukukçu Murat Metin Hakkı, Mülkiyet için 3 formül sundu

Hukukçu Murat Metin Hakkı, Rum Yönetimi’nin mülkiyet konusunda ortaya koyduğu politikanın yarattığı sıkıntıların aşılabilmesine yönelik öneriler ortaya koydu

A+A-

Hukukçu Murat Metin Hakkı, Rum Yönetimi’nin mülkiyet konusunda ortaya koyduğu politikanın yarattığı sıkıntıların aşılabilmesine yönelik öneriler ortaya koydu

 1) Tasarrufçular sürece dahil edilmeli

Hakkı, TMK’ya başvuran Rum’un talep ettiği mülkün mevcut tasarrufçusunun komisyonda taraf yapılması gerektiğini söyleyerek, “Bu durumda casino, otel, ciddi sermayedarlar, müteahhitler ve toplumun varlıklı kesimleri, kendi menfaatleri doğrultusunda bu sürece dahil olursa, devletin omzundaki tazminat ödeme yükümlülüğü de hatırı sayılır bir şekilde azalabilir.” dedi.

2) Devletten kiracı olma şartı kaldırılmalı

Halen kimsenin tasarrufunda olmayan askeri bölgeler veya boş, atıl duran arazilerle ilgili yasal bir düzenleme olmadığını anımsatan Hakkı, yasada düzenleme yapılıp devletten kiracı olma şartının kaldırılması durumunda yerli ya da yabancı yatırımcının, dilediği malı 1974 öncesi kayıtlı mal sahibi ile anlaşarak satın alabileceğine dikkat çekti. Hakkı, bu yolla uluslararası hukuka göre geçerli bir tapu elde edebileceğini vurguladı.

3) Satıştan vergi gündeme gelmeli

İngiltere ve Güney Kıbrıs’ta “Capital Gains Tax” olarak bilinen, Türkiye’de ise “rant vergisi” olarak adlandırılan bir sistemin burada da hayat bulması gerektiğini anlatan Hakkı, “Bu sistemde, malın bir kişinin adına devredildiği tarihten itibaren satış anına kadar elde edilen kâr üzerinden belirli bir oranda vergi alınır. Bu vergi, komisyon maksatları için bir kaynak oluşturabilir.” dedi.

Rum Yönetimi’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki mülk satışlarıyla ilgili Güney Kıbrıs’ta tutuklamalar yapmaları ve Kıbrıs Türk ekonomisinin etkilenmesi konusu tartışılmaya devam ediyor. Bu çerçevede İnşaat Mühendisleri Odası’nın düzenlediği ‘Taşınmaz Mal Krizinin İnşaat Sektörüne Etkisi’ paneli düzenlendi.

Panelde konuşan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve kararlarını yakından takip eden tanınmış hukukçu Murat Metin Hakkı, Rum Yönetimi’nin mülkiyet konusunda izlediği politikanın Kıbrıs Türk ekonomisini çökertmek hedefiyle yapılan siyasi boyutlu bir girişim  olduğunu belirtti.

Hakkı, “Taşınmaz Mal Komisyonu’nun Türkleştiğini tescil edeceği veya vesile olabileceği mal miktarının artırılması ve bu tür olumsuz sürprizlerle karşılaşmanın önlenmesi, yerel veya yabancı yatırımcının güveninin artırılması için ne yapılabilir?” sorusuna verdiği yanıtta yapılması gereken 3 noktayı ortaya koydu.

Rumlar yasayı değişerek işe koyuldu

Konuşmasına öncelikle mülkiyet konusundaki yasal çerçeveyi ortaya koyarak başlayan Hakkı, “Fasıl 154 Ceza Yasası, 1929 yılından, yani İngiliz idaresi döneminden beri ada genelinde uygulanmaktadır. Geçen 95 yıllık süre zarfında her iki tarafta da bazı tadilatlara uğramıştır. Bizi ilgilendiren birinci madde, 281. maddedir. Bu madde, bir kişinin adına kayıtlı malın, kayıtlı mal sahibi ya da onun yasal mirasçısından izinsiz bir şekilde tasarruf edilmesi, ekilmesi, biçilmesi, dağıtılması ya da kullanılması durumunu suç olarak tanımlar. Yasa hükümlerine göre bunun cezası 2 yıla kadar hapis veya 5 bin Kıbrıs lirasına kadar para cezası olabilir. Son 20 yılda Rum tarafında yapılan bir değişiklikle yasaya 303 A maddesi eklenmiştir. Buna göre, başkasına ait taşınmaz malın veya yetki sahibi bir kişinin izni olmadan satışı, kiralanması, ipotek edilmesi veya yükümlülük altına sokulması, bu yönde bir anlaşma yapılması ya da bu amaçlardan herhangi biri için reklam veya tanıtım yapılması, 7 yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç olarak tanımlanmıştır.” dedi.

Uzun yıllardır raflarda duran ve Türk tarafına karşı uygulanmayan bu maddelerin, 2022 yılındaki Ukrayna savaşından sonra gündeme getirildiğini belirten Hakkı, bunun KKTC’de inanılmaz bir inşaat patlaması yaşayan ve ciddi bir ekonomik ilerleme kaydeden ekonomiyi baltalamayı amaçlayan ve daha çok siyasi boyutu olan bir girişim olduğunu kaydetti.

“Devletin tazminat ödeme yükümlülüğü azalabilir

“Komisyonun Türkleştiğini tescil edeceği veya vesile olabileceği mal miktarının artırılması ve bu tür olumsuz sürprizlerle karşılaşmanın önlenmesi, yerel veya yabancı yatırımcının güveninin artırılması için ne yapılabilir?” sorusunu sorarak buna yönelik yöntemleri ortaya koyan Murat Metin Hakkı, sözlerine şöyle devam etti:

“İlk olarak, komisyonu kuran 67/2005 sayılı yasanın 7. maddesine dikkat etmek gerekir. Bu madde, başvuru konusu mülkün komisyon huzurunda başvurusu yapılan mülkün mevcut tasarrufçusunu veya kayıtlı malikini, komisyon huzurunda ilgili kişi olarak taraf yapma yetkisi tanır. Mevzuata göre bu kişilere davet yapılması gerekmektedir; ancak maalesef çeşitli bürokratik sebeplerden dolayı bu düzenleme bugüne kadar uygulanmamıştır. İlgili şahıs olarak eklenebilecek kişiye tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak tazminatın tümünü ya da bir kısmını üstlenmesi için olanak yaratılmalıdır. Bu tür gönüllü bir yaklaşımı teşvik etmek için de ödenen miktar kadar, belirli finansal kriterler dikkate alınarak, bu ödemeyi veya yatırımı yapabilecek ilgili şahsa vadeli vergi indirimleri veya vergi kolaylıkları sağlanabilir. Yapılacak finansal fizibilite sonucuna göre oranlar netleştirilebilir. Böyle bir mekanizmanın gönüllülük esasına bağlanması durumunda, kanaatimce, devlet ile vatandaşın karşı karşıya gelme riski de ortadan kalkacaktır. Ayrıca bu adımın atılması için teşvik edilebilecek casino, otel, ciddi sermayedarlar, müteahhitler ve toplumun varlıklı kesimi, kendi menfaatleri doğrultusunda bu sürece dahil olursa, devletin omzundaki tazminat ödeme yükümlülüğü de hatırı sayılır bir şekilde azalabilir.”

Bunun yanında 13/2008 sayılı yasanın, ‘devletten en az 3 yıl boyunca kiracı olan bir gerçek veya tüzel kişiye, tasarruf ettiği mülkle ilgili olarak kayıtlı mal sahibi veya mirasçısı ile özel bir anlaşma yapma ve bu anlaşmanın Bakanlar Kurulu ve TMK kararıyla mülkiyetin kiracıya devredilmesini sağlar’ dediğini anımsatan Avukat Hakkı, bunun  çok kıymetli olduğunu ve bazı oteller için uygulandığını belirtti. “Ancak bu yasanın kapsamı oldukça dar ve kısıtlıdır. Bu yasadan faydalanmanın temel kriterlerinden biri, en az 3 yıl kiracı olmak ve malı fiilen tasarruf etmektir” diyen Hakkı, 1985 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, milyonlarca dönüme varabilecek, ama her hâlükârda yüzbinlerce dönüm arazinin, Anayasa’nın 159. maddesi ve İTEM yasası kapsamında üçüncü şahıslara devredildiğini hatırlattı.

Kimsenin tasarrufunda olmayan mallar için özel uygulama

“Tasarruf özel kişilere geçmiştir; ancak Kapalı Maraş’ı da dahil edersek, halen kimsenin tasarrufunda olmayan askeri bölgelerde veya boş, atıl duran araziler vardır ve bunlarla ilgili bir yasal düzenleme yoktur.” diyen Hakkı, 13/2008 sayılı yasanın benzeri bir yaklaşım ile yeni bir düzenleme yapılıp bu mevzuatta devletten kiracı olma şartının kaldırılabileceğine vurgu yaptı. Böylelikle  herhangi bir yerli ya da yabancı yatırımcının, dilediği malı 1974 öncesi kayıtlı mal sahibi veya yasal mirasçısıyla anlaşarak satın alabileceğine dikkat çeken Murat Hakkı, “Böylelikle KKTC ile uluslararası hukuka göre geçerli bir tapu elde edebilir. Askeri bölgelerle ilgili bu tür başvurular değerlendirilirken, başvuru konusu malın askeri açıdan bir sakıncası yoksa serbest bırakılması sağlanabilir. Askeri bölge statüsünden çıkarılmayacaksa, ilgili yatırımcı, uzun vadeli öngörülerine güveniyorsa, askeri makamların kullanım haklarına zarar vermeksizin tapuyu elde edebilme hakkına sahip olabilir.” dedi.

Bu uygulamanın özellikle Kapalı Maraş bölgesinde uygulanması durumunda, Türkiye’nin AİHM nezdindeki yükümlülükleri açısından olumlu sonuçlar doğurabileceğine vurgu yapan Hakkı, “Bu KKTC ekonomisine de katkı sağlar. Ayrıca Rum tarafında da ciddi siyasi baskı yaratır.” diye konuştu

“Satıştan vergi alınmalı”

Üçüncü bir yol öneren Murat Hakkı, İngiltere ve Güney Kıbrıs’ta “Capital Gains Tax” olarak bilinen, Türkiye’de ise “rant vergisi” olarak adlandırılan bir sistemin burada da hayat bulması gerektiğini anlattı.  Hakkı sözlerine şöyle devam etti:

“Bu sistemde, malın bir kişinin adına devredildiği tarihten itibaren satış anına kadar elde edilen kâr üzerinden belirli bir oranda vergi alınır. Bu vergi, komisyon maksatları için bir kaynak oluşturabilir. Ancak bu konu yaklaşık 10 yıldır gündemde olmasına rağmen bir adım atılmamıştır. Siyasiler bu konuda cesaret edememiştir. Halkın çoğunluğu, bu tür bir yasanın Türk malları ile Rum malları arasında ayrım yapmadan uygulanmasını talep etmektedir. Böyle bir yasa geçirilirken herhangi bir ayrım yapılmamalıdır. Çünkü fiiliyatta bu sistem, daha çok Rum mallarının satışından elde edilen gelir üzerinden işleyen bir tahsilat sistemi yaratacaktır. Türk malları ise bu vergiden daha az etkilenebilir.”

Benzer vergi sistemiyle ilgili İngiltere’den bir de örnek paylaşan Hakkı, sözlerini şöyle noktaladı:

“İngiltere’de, 1942 yılında William Beveridge raporu hazırlanmasından beri sosyal devlet anlayışı kademeli olarak egemen olmuştur. Özellikle 1945 İşçi Partisi zaferinden sonra bu sistem kalıcı hale gelmiş ve üniversite eğitiminin tamamen parasız olmasını öngörmüştür. Ancak 1999 yılında, İngiliz eğitim kurumları, Amerikan üniversiteleri ile rekabet edebilmek için öğrencilerin de eğitim masraflarına katkıda bulunması gerektiğini yasalaştırmış ve 900 sterlinlik harç ücreti getirilmiştir. Bu, zamanla artmış ve şu an hiçbir protesto olmaksızın 10 bin-20 bin sterlin arası rakamlara ulaşmıştır.”

Murat Hakkı, KKTC’deki satışlarda da rant vergisi uygulanabileceğini söyledi, halkı alıştırmak için vergi oranlarını küçük tutup daha sonra sistemin işleyişine göre oranların kademeli olarak artırılabileceğine dikkat çekti.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.