Lütfen aşağıdaki meclis tutanağını okuyunuz
Sonay Adem yoldaşımızı saygıyla anıyorum.
Evet.
Tarih: 19 Aralık 2001
Yer: KKTC Meclisi.
SONAY ADEM: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii İçişleri Bakanlığının bütün dünyada olduğu gibi bizim de bir İçişleri Bakanlığımızın olmasını gerçekten çok isterdim. Ama biz çok farklı bir konjonktürde yaşayan, çok farklı yapısı olan bir ülkede yaşıyoruz ve ne yazık ki bugün hükümette bulunan insanların zaman zaman inkâr etmeye çalışmış olmasına rağmen gerçekten garip uygulamalarla karşı karşıya olan bir ülkeyiz. Niye böyle söylüyorum? Bir kere polisine hükmetmeyen bir devlet, polisini idare edemeyen bir hükümet dünyada mümkün değildir, yoktur değerli arkadaşlar. Öyle birşey olamaz. Varsa öyle bir ülke, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi bir ülke varsa bunu burda tartışalım. Yoktur öyle birşey. Dolayısıyla olmadığı için de zaten öyle garip uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz ki burda gelip eleştiriyoruz, konuşuyoruz ama bize muhatap olan arkadaşların verebileceği herhangi bir yanıt yok. Şimdi sormak istiyorum ben İçişleri Bakanına. 1995-96 yıllarında emekli polis Genel Müdür İkinci Yardımcısı Mustafa Asilkan...
ERTUĞRUL HASİPOĞLU (Gazi Mağusa) (Yerinden) - Ee? Ne oluyor?
SONAY ADEM (Devamla) - Soruyorum, eğer meraklıysan sen de çıkan cevap verin Sayın Ertuğrul Hasipoğlu.
ERTUĞRUL HASİPOĞLU (Yerinden) (Devamla) - Ee?
SONAY ADEM (Devamla) - Bu arkadaş emekli oldu. Herhalde yanılmam emekli olduğuna dair. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığında Polisten Sorumlu Danışman. Allah Allah! Allah Allah! Ne münasebet yani? Bu devletten emekli olan bir adam ne münasebet de bir devlet görevinde yer alıyor,görev alıyor? Bunu kim izah edebilir? Başka birisi daha var. Ertuğrul Bey iyi tanır herhalde, köylüsüdür, Hüseyin Demirci.
ERTUĞRUL HASİPOĞLU (Yerinden)(Devamla)- Ee...
SONAY ADEM (Devamla)- Bu da danışmanmış.
ERTUĞRUL HASİPOĞLU (Yerinden)(Devamla)- Ama sen yanlış yerde konuşun. İçişleri Bakanlığıyla ne alakası var.
SÜMER AYGIN (Girne) (Yerinden)- Doğru, polisle ne alakası var?
SONAY ADEM (Devamla)- Biliyorum zaten.
ERTUĞRUL HASİPOĞLU (Yerinden)(Devamla)- E, gördün, ne konuşun?
SONAY ADEM (Devamla)- Şimdi değerli arkadaşlar; niçin bu iki ismi özellikle söyledim? Kutlu Adalı cinayetinde zanlı olarak isimleri geçen bu kişiler ve o dönemde Sivil Savunmanın başında olan kişi, şu anda Güvenlik Kuvvetlerini idare etmektedir. Kim? Galip Mendi.
Şimdi değerli arkadaşlar; böyle garip bir memlekette, böyle garip bir demokraside, bunları gündeme getirip konuşmak, olabilecek birşey mi? Ben sordum, iki tane zanlı var orta yerde. Bunlar herhangi bir soruşturmaya tabi tutuldu mu? İlgili kişi yakalanır yakalanmaz öbürü koşturdu dedi ki; akşam beraber içki içerdik. Nerde? Lefke’de polisin tesislerinde, adam daha sorgulanamadan.
Şimdi değerli arkadaşlarım; ben soruyorum size o zaman, siz bu işin içerisinde bir şaibe olduğunu kabullenmez misiniz? Sivil Savunma Teşkilatının şaibeli olduğu bir dönemde, aynı kişilerin tekrar bir araya gelmesi garip değil midir? Ve soruyorum ben aynı zamanda, bugün Emniyet Genel Müdürlüğümüz var. Gerçekten bu Emniyet Genel Müdürlüğünü idare eden insanlar idare edemiyorlar mı ki onların üzerine dışarıdan adam alınıp kondu? Bunu anlamak mümkün değil. Ve eğer insanımız bu memlekette demokrasi olmadığını haykırıyorsa bugün ve çileden çıkıyorsa affedersiniz, çileden çıkıyorsa %100 haklıdır. 99.9 değil, %100 insanlarımız hakldır. Çünkü böyle bir muameleyi bizim insanımız kabul edemez.
Değerli arkadaşlar; böyle garip bir durumla karşı karşıya kalmak gerçekten insanı çileden çıkarır. Çünkü ne yazık ki her taraftan egemenlik isteyen bu toplum, aslında kendi iradesiyle yönetilmediğinin farkına vardıkça isyan etmektedir. Orta yerde duran bu Bakanlar Kurulunun, yurt dışına ihraç edilen bir kişinin, Bakanlar Kurulu karar almadan ikinci gün bu adaya talimatla getirilmesini duyunca elbette insanımız isyan etmektedir.
Değerli arkadaşlar; işte bizim gerçek anlamda ülkemizde irade sahibi olan ve bu memleketi idare eden kurum ne yazık ki Bakanlar Kurulumuz değildir. Onun üzerinde varolan Koordinasyon Kuruludur. Ve son zamanlarda bu Koordinasyon Kurulu o kadar pervasızlaşmıştır ki birtakım yasaları da kendisi hazırlayarak Bakanlar Kuruluna iletmekte ve Meclisin gündemine bu konular girmektedir. İşte bunlara yönelik olarak ciddi bir mücadelenin yapılması gerekiyor. Bence kendi iradesinin ipotek altına alınmasını kabullenen bu güçlere karşı da mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Çünkü kendi iradesinin çiğnenmesine göz yuman bir varlık iradeyi kullanmak isteyenler tarafından da mücadele hattının tam orta yerine yerleştirilmesi gerekiyor.
YAZIYA YORUM KAT