1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Olguner: "Belediyeler yasası belli monarşiler yaratıyor"
Olguner: "Belediyeler yasası belli monarşiler yaratıyor"

Olguner: "Belediyeler yasası belli monarşiler yaratıyor"

LTB’nin CTP’li meclis üyesi Mimar Onur Olguner: Belediyeler yasası belli monarşiler yaratıyor. Çok ciddi sıkıntılarımız var belediyelerin içerisinde. Çünkü belediye meclislerini, idareye ayrı bir parça olarak koyuyor.

A+A-

Lefkoşa Türk Belediyesi Belediyesinin CTP’li  Meclis Üyesi Mimar  Onur Olguner, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin içinde bulunduğu mali ve idari yapının yanında, Belediyeler Yasası ve projeleriYeni Bakış'tan Çiğdem Dürüst'e anlattı.

Ç.D.: Kimdir Onur Olguner?

O.O.: Ben kendimi tanıtmam gerektiğinde hep mimar olarak tanıtırım. Yani daha belediyeye, siyasete ya da herhangi başka bir yere girmeden önce bile hep mimar olduğumu öne koyardım. O yüzden Kıbrıslı Türk bir mimar diyebiliriz Onur Olguner için.

Ç.D.: Lefkoşa Türk Belediyesi, Belediye Meclis üyesisiniz, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden.

O.O.: Evet. İkinci dönem

Ç.D.: İkinci dönem. Yani kaç yıl oluyor?

O.O.: Ara dönemde girdiğim için 5 buçuk yıl oluyor. Dönemin sonunda 5 buçuk yıl olacak. Yani beşinci yıldayız.

Ç.D.: Ne görmeyi umuyordunuz, ne gördünüz?

O.O.: Ben zaten Belediye’ye girmeden önce, Mimarlar Odası Yönetim Kurulu’ndaydım. Sivil toplum örgütlerinde çok aktif bir şekilde çalışıyordum. Kıbrıs Türk Ortopedik Özürlüler Derneği’nde, Mimarlar Odası’nda ve diğer birçok sivil toplum örgütünde... Tabi benim hep Lefkoşa'da gördüğüm bazı şeyler vardı. Örneğin Lefkoşa'da belediyeciliğin şu anda çok kötü bir noktaya geldiğini biliyoruz, ama iyi noktalarda olduğunda bile eksik olarak gördüğümüz; iyi bir yerde olduğu tabir edildiği zamanlarda bile eksik gördüğümüz bazı şeyler vardı. Bunu da hep söylüyorduk. Bisiklet yolları, yürüyüş alanları… Yani Lefkoşa'daki vatandaşın, kapıdan dışarıya adımın ilk attığından itibaren, ona kendini şanslı hissettirecek, diğer Lefkoşalılarla birlikte vakit geçirebileceği ortak alanları olacak veya hayat kalitesini, yaşamı standartlarını zenginleştirecek; en kısa tabiriyle kendini şanslı hissettirecek, ilk başta söylediğim gibi bir şehir hayal ediyordum. Böyle bir şehri hayal ederek girmeye karar verdim belediye meclis üyeliğine. Cumhuriyetçi Türk Partisi’nden, işte bundan beş yıl önce, yapılan bir teklifle belediye meclis üyesi olarak adaylığımı koydum. Ve ilk bir buçuk sene önce de Kadri Fellahoğlu ile birlikte de yayalaştırma projesi olsun, gerek şu anda bir kısmı uygulanmaya başlayan bisiklet yolları olsun, yapı denetimi olsun, Arabahmet Bölgesi’ni Kalkındırma Şirketi’ni tekrar canlandırmak olsun… Bunlarla ilgili bazı adımları atmaya başladık. Beklentim de bu yöndeydi açıkçası. Ama yani esas bir beklentimiz daha vardı: Lefkoşa’da Tramvay Projesi. Maalesef bu dönemin başından itibaren bir beklemeye girdi. Bizim inandığımız o tramvay projesi gerekliydi… Açıkçası Lefkoşa için bizim beklediğimiz hayallerimizi gerçekleştirmekti. Ve bir kısmını yapabildik, bir kısmı bu dönemde bayağı bir durdu…

Ç.D.: Bu dönemden kastınız nedir? Hangi dönem aralığından bahsediyorsunuz?

O.O.: Yani bu geçtiğimiz son 3 buçuk yıl içerisinde projeler yapma konusunda belediyenin durduğunu düşünüyorum. Yani, son, Mehmet Harmancı Belediye Başkanlığı’na girdikten sonra, bazı geriye dönük yapılan projelerin adımlarının atıldığında mutlulukla görüyoruz. Yani Asmaaltı Projesi dört senedir bekliyor. Seçim yasaklarına girmişti geçen sefer. Aynı şekilde Ecvet Yusuf Caddesi, dört sene, hatta beş senedir bekleyen, ihalesi bütçesi hazır projelerden biriydi. Bunların gerçekleştiğini gördük ama biz daha da ötesini bekliyorduk. Yani çalıştık da açıkçası. Bekliyorduk değil çalıştık da. Mesela bisiklet yollarının master planının hazırlanmasını bekliyorduk. Trafik master planını hazırlamayı da bekliyorduk. Eee… Surlar içinde, sadece asma altı ile değil, İplik Pazarı’yla, Papa Bar gibi böyle güzel mekanların açıldığı, Uzay Sokak gibi yeni yeni yayalaştırma kapsamına alınmasına ve surlar içindeki bu dönüşüme yardımcı olacak kentsel tasarım adına çalışmaların devam etmesini umuyorduk. Maalesef bu dört dönemde, bunların olmasının aksine, İplik Pazarı’na gidilen bölgelerin bile, geriye, araçlara teslim edildiğini, bırakıldığını gördük. Talihsizlik olarak nitelendiriyorum ben bunları. Çünkü İplik Pazarı Sokak, biraz farklı sebeplerle çıkarıldı. Yani yayalaştırma programından çıkarılması iyi olmadı…

Ç.D.: Nasıl sebeplerle çıkarıldı?

O.O.: Bölgede, belediye meclis üyelerimizden birinin dükkanı var. Bundan dolayı bir memnuniyetsizlik oluştu. Özel bir istek üzerine Belediye Başkanı’yla da yakın ilişkilerinden dolayı bu sokak, bir gün aniden arabalara açıldı. Bakın, şu an siz de görüyorsunuz (Röportajımızı sur içinde bir kafede, kahvelerimizi yudumlarken yaptığımızdan, Onur Olguner eli ile işaret ederek anlatıyor). Dışarıya baktığınızda görüyorsunuz ki yayaların yoğunluklu olarak artık kullandığı bir yer burası. Buraya açılan kafenin ve diğer mekânların da artık, yayalaştırma ihtiyacını ortaya koyan ve tehlikeli bir araç trafiğinin olduğu bir sokak görüyoruz şu anda. Hâlbuki bu sokak da yayalaştırma kapsamında olmalıydı. Şimdi yapılmakta olan ihalenin içerisinde ilk baştan beri vardı. Bu sokak da taş parke kaplanacaktı. Bu sokak da yayalaştırmanın bir parçası olacaktı süreç içerisinde. Biraz bölük pörçük gidiyorum galiba. Fakat sanırım anlaşılıyor. Afedersiniz…

Ç.D.: Gayet iyi gidiyoruz Onur Bey. Demek bazı özel istekler olabiliyor toplantılarda. Beş buçuk yıldır katıldığınız belediye meclis toplantılarındaki sizler, belediye başkanı ve meclis üyeleri halkın seçtiği kişilersiniz. Lefkoşalı'nın seçtiği ve bunlar benim Lefkoşa'daki huzuruma katkı sağlayabilir dediği kişilersiniz. O nedenle bu şaşırtıcı ve tepki gösterilmesi gereken bir olay. Peki, acaba Onur Bey, ilk seçildiğiniz zamanki ve şimdiki duygularınızı merak ediyorum…

O.O.: İlk başta, ben çok korkarak girdim. Yani on senedir Lefkoşa ile ilgili, kentsel tasarımla ilgili, belediyecilikle ilgili araştırmalar yaparım. Ve neler yapılabileceğini bulmaya çalışırım. İlk başlarda açık söylemek gerekirse, Belediye Meclisi üyesi olana kadar, üzerimde çok ciddi bir endişeler vardı. Çünkü biz gördüklerimizi ve saptadıklarımızı söylüyoruz ama bugüne kadar gelen yöneticilerin hiçbiri bunları yapmamış. “Bunlar bizim göremediğimiz bazı sebeplerden dolayı yapılamayacak şeyler midir acaba” diye, açık söylemek gerekirse, endişe hissediyordum. Ta ki girene kadar… Girdiğim dakikada, aslında bunun böyle olmadığını gördüm. Yani aslında bahsettiğimiz projeler… İşte görüyorsunuz (o esnada oradan gürültülü bir şekilde geçmekte olan büyük bir iş aracını işaret ederek; hem görüntüyü, hem de oradaki huzuru kaçırıyor olduğuna birlikte şahit olduk. Onur Bey, aracı işaret ederek onu izlemeye başlıyor).

Ç.D.: Keşke okurlarımız da, şu anda, bu satırları okurken, maruz kaldığımız bu gürültüyü duyabilselerdi.

O.O.: Ha yani… Kamyonların geçtiği bir sokak… Yazıklar olsun diyorum; başka da bir şey demiyorum. Bu beni gerçekten çok üzer. Bunu da söylediğinizde “eleştiriyorsunuz” olur. Bu hale getirdiler işte! Bir  belediye meclis üyesinin dükkânı var diye, maalesef bu hale geldi. Yani ben ilk girdiğimde çok büyük endişeyle girdim. “Bu iş bu kadar imkânsız mı?” diye düşünüyordum. “Bizim göremediğimiz bir şey mi var acaba?” ve “Bu insanlar bunu yapmayı başaramıyor değil de engellerle mi karşılaşıyorlar?” diye düşünüyordum. Kendimden endişe duydum girene kadar. Ya girersem ve beceremezsem? Ve “Söylediklerim hayal ise gerçekten!” diye de hep düşündüm. Sonra girdiğimizde, Asmaaltı’nı yaptığımız gün ve diğerlerini de yaptığımızda, yapı denetimini başlattığımızda ki yapı denetimi 20 senedir yapılmaya çalışılıyordu; gördüm ki, aslında her şey böyle elimizi uzatıp dokunabileceğimiz yakınlıkta. Çok inanılmaz bir kaynak var kamunun elinde. Yani bu sadece parasal bir kaynak değil. İnanılmaz bir yetki, inanılmaz bir kaynak, inanılmaz imkânlar var… Yani uzansak dokunabileceğimiz bir noktada tüm bu bahsettiğimiz vizyonlar. Derenin Rehabilitasyonu Projesi, bisiklet yolları vizyonu, yayalaştırma, meydanlar, kent parkları vizyonu… Bunlar hepsi uzansak dokunabileceğimiz mesafede. Ama hiç kimse gerçek anlamda gaile haline getirmemiş bunları! Hep seçim kitapçıklarına koymayı becermişler ama içeri girdikten sonra bunun gibi şeylerle ilgilenmek yerine, partinin oylarını nasıl yükseltirim, nasıl ben bu dönemin sonunda tekrar seçilirim gibi, nasıl hiç kimseyi rahatsız etmeden sürecimi yaparım gibi şeylerle uğraşmışlar. Biz ilk 14 ayda, açıkçası biraz benim çabalarımla, biraz Kadri Başkan’ın çabalarıyla, ilk başta Asmaaltı’nda zaten bu kaygıların hepsini bir köşeye koyduk. Ve çok ciddi anlamda, elimizden ne geldiyse, Asmaaltı’nda denenmiş ve bu kaygılardan dolayı geri atılmış yayalaştırma projesini hayata geçirdik. Çok sıkıntı yaşadık. Ama girdiğimizde sıkıntı yaşadık. Çünkü eleştiri aldık. Zaten belediyecilik yaparsanız ve eleştiri almıyorsanız orada bir sıkıntı var demektir. Ortada bir eleştiri mutlaka alacaksınız, çünkü hiçbir şey yapmıyorsunuz demektir eleştiri almıyorsanız. Herkesi memnun etmek için hiçbir şey yapmamak lazım. O zaman da hiç kimse memnun olmaz tabii doğal olarak. İlk girdiğimde bu kaygı vardı. Ama girdikten sonra, o potansiyeli fark ettim ve aslında bunların ne kadar ulaşılabilir vizyonlar olduğunu fark ettim. Daha da heyecanlandım. Ondan sonraki dönemde, maalesef umutsuzluğa kapıldım. Bu geçtiğimiz üç buçuk yıl içerisinde, maalesef belediyenin yapamadıklarından ve vizyonlardan dolayı, hem üzülüyorum hem de çok ciddi zaman kaybettiğimiz için bunun üzüntüsünü ikinci bir defa kendim de yaşıyorum. 

Ç.D.: Şu anda konuşurken, yüzünüzdeki gerçekten bu duyguyu yakalayabiliyorum. Yani “Başarmak istiyordum, ama engeller var ve umutlarımız kırıldı. Ama devam edecek gücümüz var.” mesajını alabiliyorum sizden. Belediye meclisinde durum nedir?

O.O.: Belediye Meclisi'nin, son geçen yasadan sonra… Zaten yasadan önce de, ben hep bunu söylüyorum, belediyeler yasası belli monarşiler yaratıyor. Çok ciddi sıkıntılarımız var belediyelerin içerisinde. Çünkü belediye meclislerini,  idareye ayrı bir parça olarak koyuyor. Sanki bir Cumhuriyet Meclisi’ymiş gibi hep, kentin Cumhuriyet Meclisiymiş gibi, Meclis’i ayrı bir noktaya koyuyor. Bu durum böyle olunca da kendi içerisinde hiç Meclis'e sormadan yapılabilecek olayları çok daha rahat yapacak, Meclis’i çok müdahil etmeden konuyu ilerletebilecek bir başkanlık sistemi ortaya çıkıyor. Hele son geçen iki yasadan sonra, yeni İhale Yasası ve Bütçe Yasası’ndan sonra; yani şu noktada, belediyeciliğin, ciddi anlamda tehlike altında da olduğunu görüyoruz. Çünkü kötü niyetli bir Belediye Başkanı olduğu taktirde Meclis'i hiç karıştırmadan sürecin içerisine, bütçesini yapar; sonra değiştirmeden de meclisine götürmek zorunda değil. İhalelerde iki kişiyi meclisten alır, bir veya iki kişiyi, sonra meclise haber bile vermek zorunda olmadan işlerini ilerletebilir. Şu anda çok tehlikeli bir sistem var. Yasal sistem çok tehlikeli belediyelerle ilgili… Zaten çok kötü bir sistemdi, çünkü meclis üyelerini de Meclis'e çok müdahil etmiyordu sürecin içerisine. Şimdi daha da kötü olduğunu söyleyebilirim. Belediye meclisi, şu anda ve eskiden de, ama şu anda daha da kötü bir şekilde müdahil değil sürecin içerisine.

Ç.D.: Sizce, Lefkoşa'da şu anda yapılan en büyük hata nedir?

O.O.: Bence,  şu anda, Lefkoşa'da bir çok noktada hata var. Yapılan en büyük hata, eğer yapısal olarak konuşacak olursak, Belediye’nin içi ciddi anlamda yapısal ve ekonomik reform ister. Yani şu anda Lefkoşa'da yapılan en büyük hata, Belediye’nin çok yüksek miktarda vergiler almasıdır. Bu dönemde vergileri gerçekten çok yüksek miktarlarda artırdı. Bu da insanların belediyeye karşı tepki ortaya koymasına neden oluyor. Çünkü insanlar, hizmet artmadan, artan vergilerin altında ezilince, Belediye’nin varlığını ve gerekliliğini sorgular noktaya geliyorlar. Bu ekonomik hata… Ama genel anlamda soracak olursanız, Belediye, Lefkoşalıya umut verecek, hayatını, zamanını, dakikalarını, iş aralarını, boş zamanlarını, gündelik yaşamını zenginleştirecek ve yaşadığı kentte umutlu olmasını sağlayacak mekânları sunamıyor. Bunlar kent parklarıdır. Bunlar meydanlardır. Bunlar bisiklet yollarıdır. Bunlar yürüyüş parkurlarıdır. Bunlar yayalaşmış bir surlar içidir... Kent, vatandaşını, Lefkoşalı'yı mutsuz kılıyor. Biz yaşadığımız kentte mutlu olacak, umutlanacak bir kent yapısı yaratmak zorundayız. Bunun için de kentsel tasarıma ciddi anlamda önem vermeliyiz. Şehri bir eskiz kâğıdının üzerine koyup, tekrardan tasarlamak zorundayız. Ve o adımları tekrardan atmak zorundayız. Şu anda, sınırı geçtiğinizde, gerçekten bambaşka bir Lefkoşa vardır. Ben Güney Lefkoşa'ya her geçtiğimde, moral bozukluğu yaşıyorum. Çünkü gerçek anlamda bisiklet yollarını, parklarını, diğer projelerini, dereleri rehabilitasyon projelerini oturtmuş bir Lefkoşa var yanımızda… Hepsini oturtmuş bir Lefkoşa var.  Biz elmanın çürük yarısı gibi olmuş noktadayız ve bunun için çok ciddi adım atmak zorundayız. Lefkoşa'nın kuzeyinde yaşayan insanlar da kendini şanslı hissetmek isterler…

Ç.D.: Sokaklarda, gerçekten öfkeli ve tatmin olmamış insanlar var. Üstelik bunlar sadece Lefkoşalılar değil. Gününü Lefkoşa'da geçirmek zorunda olan insanlardır da. Eee… Umutsuz bir Lefkoşalı ve umutsuz bir yurttaş olarak: “Bu saatten sonra nasıl?” diye bir soru geliyor aklıma sizi dinlerken…

O.O.: Bazen, bazı arkadaşlar beni çok eleştiriyorlar. Dereboyu’na çok odaklanıyorsun diye… Lefkoşa’nın neredeyse bütün vatandaşlarının, çoğu zaman, en fazla uğradığı yerdir Mehmet Akif Caddesi. Dereboyu bölgesi yani… Osman Paşa Caddesi… Çoğu vatandaşımızın burada ortak bir paydası var. Yani, bazen yemek yemeye gidiyor, bazen sinemaya gidiyor, bazen oradan geçiyor evine giderken. Ama burası ortak payda olan bir bölgedir. Biz, değişimi, Lefkoşalı'nın en fazla paydası olan, kent ekonomimize en fazla etki edecek bölgeden başlatmak zorundayız. Bunun için ben, Lefkoşa’da iki merkez olduğunu düşünüyorum. Biri Dereboyu, biri surlar içidir. Çünkü surlar içi de turistler için önemli bir noktadır. Bu değişimi büyütüp, dalga dalga bütün şehre yaymak zorundayız. Bunlar için surlar içinde yayalaştırma ve toplu taşıma önemli projelerdir. Yani bu şehirde 38.000 öğrencisi olan iki  üniversite var. Şehrin kendi nüfusu 90 bindir.

Ç.D.: (Sözünü bölerek bu soruyu sormak zorunda hissediyorum kendimi…) Bunlar doğru veriler midir?

O.O.: Ya… Doğru verilerdir. Bizim %50'ye varan, %40'ların üzerinde öğrenci nüfusumuz vardır. Eskişehir'in 800.000 nüfusu var, yaklaşık olarak. 80.000 öğrenci var. Sadece %10’u öğrencidir. Ve şehir öğrenci kenti olarak konu ediliyor. Biz yüzde 50’lere dayanıyoruz artık. Sadece iki üniversitede… Biz her öğrenciye toplu taşıma sunmadığımız için, araba alma zorunluluğu da yaratıyoruz. Öğrencilere kamusal alanlar sunmuyoruz.  Parklar sunmuyoruz. Öğrencilere, gecenin dördüne beşine kadar yapacakları ulaşımda hizmet sunmuyoruz. Belki eğlence sektörüne gidecekler, alkol alacaklar ve sonra arabalarını sürecekler. Bunun tehlikeli olacağını bildiğimiz halde, bunları sunmuyoruz öğrencilere. Bizim ekonomimize de artı yapabilmemiz için, öğrenci ve turiste ciddi anlamda hizmet verecek adımlar atmamız lazım. Ekonomimize dıştan gelen parçaları kent ekonomimize ve esnafımıza yansıtacak şekilde adımlar atmamız lazım. Bunları kent ekonomimize katarken de kendi ekonomimizi, belediye ekonomimizi güçlendirmemiz lazım. Bunun da en temel adımı toplu taşımadır. Yani bizim üniversitelerden öğrencileri alıp kentin ticari merkezi Dereboyu’na, ardından kentin kültürel merkezi surlar içine götürmemiz ve gerekirse dörde beşe kadar taşımamız gerekiyor. Bu ülkeye gelen bütün öğrencilere araba alma zorunluluğunu ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Ç.D.: Bir dönem belediye bunu denedi. En azından benim anımsayabildiğim dönemlerde LETTAŞ var ve başarısız oldu!

O.O.: Fakat LETTAŞ’ın bulunduğu zamanlar 2004-2005 zamanlarıdır. Öğrenci sayısı gerçek anlamda düşüktü. Yani şunu konuştuk biz: LETTAŞ da iyi bir adımdır. Ama sıkıntılı bir noktadır. Çünkü kendi şoförleriyle birlikte oluşan bir sistemdi. Çalıştı da… Ne zaman ki T izinleri şoförlere devredilene kadar! Devrildikten itibaren, herkes kendi köyünün muhtarı oldu. Hiç kimse birbiriyle istişare etmek istemedi. Ve ortaya öyle bir sistem çıktı ki, aynı güzergâh üzerinde ilerleyen minibüsler ve yine de çalışmaya devam eden, kar eden minibüsler oldular. Benim bu noktada düşündüğüm bir sistem var Eskişehir’den örnek alabilinecek.

Biz LETTAŞ’ın T izinlerini de bir havuzun içerisine katacağız. Kendimiz yeni T izinleri de alacağız. Bunu Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı'na da metazori hale getireceğiz. Gerekirse baskı yapacağız. Çünkü bizim yasamız, bize toplu taşıma yapma görevini veriyor. Minibüslerimizi yenileyeceğiz. Minibüslerimizi yenileme, bütçemizde vardır. Lefkoşa Türk Belediyesi’nin yıllık bütçesi 150 milyon TL’dir. Biz minibüslerimizi yenileyeceğiz. T izinlerimizi bir havuzun içine koyacağız. Ve yeni işletme ihalesine çıkacağız. İşletmeyi alan şirket, T izni olan şoförlere ödeme yapacak. Gerekirse kâr üzerinden yapacak ödemeyi. Ama Lefkoşa'da, biz, bütün kıstasları koyacağız. Gece dörde kadar üniversitelerden şehir merkezine, hastaneye, şehrin çeperine, Hamitköy’e…  Şikâyet edildiğinde, bunu kontrol edebilecek bir kurul da Meclis üyelerinden oluşacak…

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.