Ruhsal bir Sürgün; Zorunlu Göç
Aidiyet duygusuyla benimsenen topraklardan ve semalardan bir kuş sürüsü misali kişiler ve gruplar geçiyor. İnsan yaşamının rotası sosyo-politik ,ekonomik ve daha birçok faktörler sonucunda değişiyor. Bu değişimin bedeli salt ekonomik, politik ve milli değerlerin kaybıyla ölçülemez. Kişiler ve grupların zorunlu olarak göç etmesi psikolojik açıdan oldukça yorucudur. Göç öncesi göçü zorunlu kılan sebeplerin maddi ve manevi yoğunluğu göç sonrasında yaşanan psikolojik sorunların çapını belirlemektedir.Göç öncesinde kişi ve gruplar hayatlarının kontrolünü ve güvenliğini sağlamak için göç etme fikriyle yüzleşmektedir.Heleki göç öncesi süreçte kişiler zulüm,baskı,katliam ve buna benzer psikolojik şiddet ve yaşamsal tehdit oluşturan durumlara maruz kaldıysa,kişilerin göç süresi ve göç sonrasında ağır psikolojik travmaları yaşaması işten bile değildir.Bilhassa göçü psikolojik açıdan olumsuz kılan faktörler kişi ve grupların yakın çevre ilişki ağından bağını kesmek zorunda olmasıdır.Kişinin kültürünü,işini,okulunu,gelirini,hayat standardını,aşina olduğu içinde yaşadığı köyü,kenti ve yurdu geride bırakmasıdır.Kişiler göç sonrasında edindiği yaşam alanıyla uyumu yakalamakta zorlandığı takdirde psikolojik tahribatları artmaktadır.Eğer ki yeni yaşam alanında sosyo-politik,kültürel ve ekonomik açılardan yeni gruplar ve kişiler tarafından dışlanıyor veya adaptasyon süreci gecikiyorsa kişiler umutsuzluğa,çaresizliğe düşebilmekte ve bunun bir dışavurumu olarak kişiliğiyle bağdaşmayan girişimlerde dahi bulunabilmektedirler.Örneğin ekonomik kayıplarının derinliği illegal yol aramaya itebilir veya psikolojik baskıdan ötürü şiddet otokontrolsüzlüğü yaşayarak kendine,ailesine ve çevresine zarar verebilirler.Göç sonrası en çok dikkat çeken psikolojik rahatsızlıklar depresyon,travmatik stres bozukluğu ,panik ataktır.Kişilerin yaşadığı ağır kayıplar yeni kayıpların oluşabileceği korkusuyla kişilerin sürekli refleks halinde olmasına sebep olmaktadır.Zorunlu göçü deneyimlemiş Kişilerin bilişsel ve duygudurumlarındaki olumsuz tutum stres yönetimini sağlamayı güçleştirmektedir.Buna bağlı olarak artan psikolojik hassasiyet açığa çıkmaktadır
Kişilerin kişilik özellikleri değişimlere uğrayabilmektedir.Örneğin paylaşımcı olan bir şahıs göçü deneyimledikten sonra yokluk psikolojisiyle daha bencil tutumlar sergileyebilir.İçgüdüsel olarak yaşamını güvenceye alacak faktörlere odaklanabilir.Bu odaklanma bir başkasının yaşam haklarını ihlal etmediği takdirde anlayışla ve dayanışmayla zamanla aşılabilmektedir.
Göç süreci çocuklar için kırık bir bardaktan su içmenin yarattığı ukde gibidir. Göçü yaşayan çocuklar dışlanmaya ve kayıplara bağlı olarak ilerde anti sosyal kişilik bozukluğu,çekingen kişilik bozukluğu,fobiler geliştirebilirler.Kayıpları ve değişimi kabullenmek henüz psikolojik olgunluğa erişmemiş çocuklar için oldukça zorlayıcı bir evredir.Dolayısıyla göçü yaşayan yetişkin bireyler himayesindeki çocukların bu durumu erken yaşta bertaraf edebilmesi için ekstra hassas girişimlerde bulunmak zorundadır.
Politik ve kültürel birikim ve yargılarımız nasıl olursa olsun içinde bulunduğumuz coğrafyada dünya görüşümüz ve milli kimliklerimizden önce sadece katıksız bir insan olmayı düstur edinmeliyiz.Çifte standart siyasi ve ekonomik koşulları zenginleştirebilir.Fakat bu yüzden bırakın içinde bulunduğumuz dünyadaki insan ırkını hayvanlar,bitkiler ve doğmamış çocuklar dahi göçlerin hazin tablosundan etkilenmektedir.
Psikolog Gülşah Özkurşun
YAZIYA YORUM KAT