Sensiz
Son yağmurlarda açtı güller, odamın kırık penceresinden bakarken, yokluğun vuruyordu kapıma, yanı başımda yoktun artık, güneş okşamıyordu yüzünü kumral günlerde…
Kırlangıçlar su içerken çağırmıştım ben seni, zeytin ağacının gölgesinde kalmışken gençliğim, bereketi vardı umutlarımın, zaman artık uysaldı, yarınlar uzak, yaşamak haram, sensizlik ölüm….
Şimdi ben! Sana susuyorum kana kana, sana susuyorum çığlık çığlığa, sana susuyorum gözyaşlarımla…
Biliyorum susmak çare değil aslında, ama bugün çareler nafile, uzaklar çok daha uzak, hayaller göçebe…
Ayaklarım gitmiyor artık, aslını inkar ediyor duygularım, pas tutmuş bir teneke parçası gibi kaldı sol yanım, sol yanım yüreğim…
Oysa tek göz ağrımdın sen benim, ilk aşkım, son sözüm, gitme dediğim, gururumla kavga ettiğim, yenildiğim…
Böylesi bir yaşamda mutluluğun adını sen sandım, gecemi gündüzüme kattım, hiç bir şeyim yokken hep sen vardın, küçüktü evimiz, bazen mahalle fırınından aldığımız, sıcacık bir ekmek olurdu kokusunda imrendiğimiz, bazen de bir kahve beraber muhabbetle içtiğimiz, neyse bunlar geride kaldı artık, küçük ev, bahçede açan güller, kırık penceremiz ve en önemlisi biz, bir hiç uğruna vazgeçtiğin BİZ…
Bütün kelimeler üzgün şimdi, mektuplar adressiz, kalemimin boynu bükük, Işık’lar sönük, sensiz boğazımdan geçmiyor dediğin BEN, ilk defa bu kadar çaresiz ve ilk defa bu kadar SENSİZ….
YAZIYA YORUM KAT