1981’de yapılan seçimlerde 1976-1981 arasında Yürütülen ve zengini daha da zengin eden partizanca uygulamalar toplumun büyük bir kısmını bezdirmiş olacak ki 40 sandalyeli Mecliste 21 sandalyenin muhalefete geçmesine neden olmuştur. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise daha sandıktaki sayımlar bitmeden Elçilik müdahalesi ile %51 ile Denktaş’ın Ziya Rızkı’ya karşı kazandığı ilan edilmiştir.
21’i bulan muhalefet KTÖS balkonunda Hükumet ilanı yapmasına karşılık Denktaş Hükumeti kurma görevini UBP’ye vermiştir. UBP’nin kurduğu azınlık hükumeti güvensizlik önergesi ile düşürülmüş ama müdahalelerle 21’lik Hükumet kurulamamıştır.
Önce Konuk ve Kotak caymış sonra da TKP üç fire vermiş ve arkasından UBP+Bu beşli sayıyı tamamlayarak yeni bir Hükümet kurulmuştur.
Bu yeni Hükumetin ilk hedefi sandıktan güçlü çıkan TKP’yi parçalamak ve yasayı değiştirerek bundan sonraki seçimlerde Zita Rızkı’nın adaylığını engellemek olmuştur. Her iki konuda da başarılı olmuştur. Artık bundan sonraki seçimlerde TKP hep küçülmüş büyüme hızı CTP’ye evrilmiştir.
1985 seçimlerinde yine UBP vardır ama tek başına çoğunluk sağlayamadığından küçülen TKP ile hükümet kurmuştur.Kurulan bu Hükumet Özal’ın Kıbrıs’a gelip ‘’Artık üretmden vazgeçin biz size bakarız’’önerisine kadar sürmüş,reddeden TKP Hükümetten çekilmiş kabul eden UBP toluna devam etmiştir.1993’e kadar gerek azınlık hükümetleri gerekse 1990’da antidemokratik seçim yasası ile Hükümete gelen UBP bölünerek 1993 seçimlerine girmiş ve Hükümeti DP-CTP ortaklığına bırakmıştır.
Bu seçimler sonrası yaşadıklarımız da UBP yönetiminden farklı olmamış hep paketler yolu ile Kıbrıs’ın Türkiye’ye yönetimsel bağlantısını artımıştır.Tek değişiklik bu dönemde DP ve CTP’nin Devlette kadrolarının oluşturulması olmuştur.
Annan planı toplumsal bir çıkış noktası idi Türkiye bu planı Rum tarafının Hayır diyeceğini bile bile AB’den doğrudan görüşme tarihi almak için desteklemiştir.
Bu dönemde Hükümeti ve Cumhurbaşkanlığını eline geçiren CTP da Türkiye’nin isteklerini yaparak halkın gözünde küçülmüş yapılan ilk seçimlerde ve hem hükümeti hem de Cumhurbaşkanlığını UBP’ye teslim etmiştir.
Bütün bu dönemlerde çıkartılan tüm yasalar oluşturulan tüm sermaye ve en önemlisi Bize ait yer üstü ve yer altı kaynaklarımız hep Türkiye’ye veya onun işaret ettiklerine verilerek toplum BESLEME haline getirilmiştir.
Başlarda açık seçik müdahaleler yapılırken artık direk müdahaleler yapılarak KKTC’de artık yöneten değil yönetilenler Hükümet ve Cumhurbaşkanı olabilmektedir.
Yani adanın kuzeyi adı konmayan bir ilhak durumundadır. Üstelik bu egemenliklerini ağlayacak yeteri oya da sahiptirler.
Hala daha her yıl ortalama (en az)2500 yeni vatandaş yapıldığı düşünülürse 47 yıl içinde ilk gelen nüfus ile artık sandığın egemenliğinin artık Türkiye tarafından yönetilen ve hemen hemen hepsinin çift vatandaş olan bu kesimin oyuna bağlı olduğu aşikârdır.
Sonuç olarak Adanın Güneyinde Anavatanı ile iki ayrı dost bağımsız devlet ilişkisi oluşurken adanın Güneyinde Türkiye’ye bağımlı bırakın ana yavru ilişkisini Egemenliğinin seçim yolu da dâhil her alanda belirgin olduğu iradesi olmayan bir besleme toplum oluşmuştur.Hiç bir tanınmışlığı olmayan tutsak bir toplum.
Üzücü tarafı da hala daha bu sorunu çözecek iradenin oluşmasının mümkün olmadığıdır.