Bitir(ebil)mek ve Çocuklar

Klinik Psikolog Melin ULUÇ

Evlilik ortalama olarak kültüre bağlı olarak tercih edilen, desteklenen ve kabul gören bir sistemdir. Bu tarz toplumlarda insanlar sürekli evlenmeye, yürütmediklerinde boşanmaya boşandıktan sonra da tekrar evlenmeye çalışırlar. Evlilik kurumunun ne denli sağlıklı olduğu, birlikte olunan süreye, partnerlerin yaş durumuna, evlenme şekillerine, evliliğe dair görüşlerine ve ortak yaşam alanlarının ne derece çok olduğuna bağlıdır.

Evlilik kayık gibidir ve iki küreği vardır. Partnerlerin kürekleri farklı rotalara çekmesi hem ilişkideki dinamiği bozmakta hem de çatışmalara yol açmaktadır. Birlikte iyi hissetmek, birlikte sorunun çözümünü üstlenmek ve birlikte girişmek ilişkinin temel amaçları olmalıdır. Bu anlamda evlilik kurumunu eleştirenleri çok fazla görmekteyken, eleştirenlerin kendileri ile ilgili evlilik algılarında yetersizlik olduğunu da gördüğümü söylemeden geçmek istemiyorum. Bireyler kendinden kopup ortak bir paydaya sahip olmaya çalışmayı kendinden vazgeçmek olarak gördüklerinden dolayı evliliklerde eş uyumu, algılanan eş desteği ve bütünlük sarsılmakla birlikte eş tükenmişliği de baş göstermektedir. Buradaki paradoks şudur; evlendik aşk bitti, e o zaman flört edilen ilişkiler neden bitiyor? Evlilik aşkı tüketmez, aşkı bireyler tüketir. Eleştirerek, suçlayarak, etiketleyerek, saygıyı yitirerek, cepte bilerek özverisini yitirerek yapar üstelik.  Kişi bunu sürekli aşkın diri kalmasını ya da ilk günkü heyecanın beklentisinde yapar oysaki aşk yerini sevgiye ve uyuma vermektedir. Oradaki tüyo şudur; ilgiyi diri tutup aşkın sevgiye, uyuma ve desteğe dönmesine izin vermek…Bu olmazsa eğer en ufak sorunda iletişim sorunu kapıya dayanır, ‘’konuşamıyoruz’’lar başlar, bu inanıştan süregelen bir karşımızdakinin söylediğini anlamamaktan ya da düşündüğünü sorma şeklini bilmediğimizden ‘’zihin okuma’’lar yani falcılık başlar. Bu tatminsizlik kafada ‘’acaba uzak kalsam ne olur ‘’ fikrini doğurur, kişi yaşanmışlıkları ve yıllarca verilen çabaları göz önünde bulundurarak fikir vermek isterken bir silsileye kapılır.

Bittiğini nasıl anlarım?

Evliliğin bozulmaya başlamasının ilk belirtisi; partnerler arası “ruhsal sevişmenin” son bulması yani duygusal soğukluktur. Öncelikle partnerler bunu anlamlandıramazlar ancak duygusal bağlamda bir şey paylaşmak içlerinden gelmemektedir. Sadece zihinsel düzlemde kısa ve geçiştirici cümlelerden oluşan diyaloglar; evlilik sürecindeki ilk sarsıntıdır. Daha sonra fizyolojik düzeyde de bir arada paylaşılan zamanda azalmalar gözlemlenir, yani zihinsel ayrılma da çıkagelir. Ve çoğunlukla: “paylaşacak bir şeyimiz kalmadı”, “eskisi gibi heyecan hissetmiyorum, her şey çok rutin” gibi söylemlere çok rastlanır. Başka bir deyişle partnerler ilişki sürecindeki denge bozulur, birbirlerini aynalama özellikleri sekteye uğrar böylece birbirlerine uzaklaşırlar. Amacı mutlu olmak ve mutlu etmek olan evlilik kurumu böyle mutsuzluğa davetiye çıkarıyor. Bu noktada partnerler bitir(ebil)mek ile devam et(edebil)mek arasında kalır. İki dağ arasında kalan genelde kadınlar olur ki bu da toplumun dayattığı ‘’kadın’’ şablonundandır. Erkeğe bağımlı olması öğretildiğinden yaşamın sorumluluğunu nasıl ele alacağını bilmemek, özerk olamamak, harcanan yıllar, çocuklar, aileden miras olarak aldığı sorunlu ilişki modelini normalleştirip önemsememek, ekonomik bağımlılık ve geleceğe dair kör bir umut besleme yoluyla o anki sorunları görmezden gelip geleceğe dair olağanüstü iyimserlik içinde olmak gibi sebepler bu durumu fazlaca zorlaştırmaktadır. Tabi ki erkek için de bu faktörlerin çoğunluğu geçerlidir. Bu sorunların en temeli evlilikte çocuk bulunmasıdır. Unutulmamalıdır ki çocuklar sorun çözme şeklini, iletişim metodunu anne babadan öğrenir ve bunu kendi ilişkilerinde kullanır. Eğer çatışma içinde boğulup bu gerçekliği yok sayıp kötü rol model olursak üstte bahsettiğim aileden miras olayı tekerrür ederek aktarılır. Unutmamak gerekir ki sadece fiziksel olarak bir arada olmak tek başına bir anlam ifade etmez, her anlamda gerçekten orada olmak gerekir. Bazen, çocuklar anne babalarını boşanma sonrası kaybetmez, aksine onları tekrar kazanır.  Yani mutsuz evliliğe çocuk için katlanmak her zaman çocuk için daha iyidir diye bir şey diyemeyiz.

Çocuğum İçin Evliliğime Devam Etmeli Miyim?

Çocuk için evliliğe devam edip etmeme kararı alırken kendinize sormanız gereken iki soru var:

“Anne babanın mutsuz ve huzursuz olduğu bir ortamda çocuklar gerçekten mutlu olabilir mi?”

“Evliliğe çocuğum için mi yoksa kendi korkularımdan dolayı mı devam ediyorum?’’

Evlilik çatışmalarının anne babada yarattığı kaygı, depresyon, mutsuzluk da çocuk üzerinde olumsuz etki yaratır. Kaygılı bir anne ya da mutsuz bir babanın çocuğa yetersiz desteği, aşırı baskısı, tutarsız davranışları veya aşırı kontrolü hem ebeveyn çocuk ilişkisini sarsar hem de çocukta kaygı, depresyon, uyum problemlerine neden olur. Bütün bunlar dolaylı olarak çocuklarda davranış bozukluklarına, sosyal ilişkilerde problemlere, düşük akademik başarıya neden olur. Amacınız çocuğunuz için mutsuz evliliğinizi devam ettirmektense; evliliğinizi herkesin mutlu ve huzurlu olduğu, her iki tarafın da keyif aldığı bir birliktelik haline getirmek olmalıdır. Fakat bilinmelidir ki gerekli koşullar sağlanamaması durumunda çocukların boşanmadan nasıl etkilenecekleri anne babanın bu süreci nasıl yönettiklerine, çocukla kurdukları ilişkiye ve yeni düzeni hızlı bir şekilde rayına oturtup oturtmamalarına bağlıdır. Anne babanın birbirlerine olan tutumları da çocukların boşanmaya gösterdikleri uyumu ve etkilenme biçimini belirler.

Boşanma sürecinde bu uyumu sağlıklı yönetilebilmek için size ipuçlarım var! Otobandan önce son çıkış desek yeri… Terapiye gelmeden de çiftlerin alabileceği bazı önlemler de vardır. Çift terapisi ile ilgili bilgi vermeden buna bir değinelim!

  • İlişkinizin ilk günlerinde yaşanan duyguları hatırlayın!
  • Kavgaları onların önünde yapmamaya özen gösterin! Uygun tartışma ve iletişim alanları yaratıp birbirinizi dinleyin!
  • Gündelik yaşantılarınızdaki ihtiyaçları ilişki bozukken cezalandırma konusuna dönüştürmeyin! Boşanma psikolojisinde erkek zaman zaman günlük ihtiyaçları keserek bunu kullanarak bindiği dalı keser.
  • Çocukların geleceğine odaklanarak işbirliği oluşturun.
  • Öfkeli ilişki davranışlarının azaltılması için öfke yönetimi, eleştiri ve takdir konusunda çalışma yapın.
  • Çatışma yönetiminde, kazan-kazan veya kaybedenin olmadığı ilişki biçiminin oluşturulması,
  • Ayrılabilmek için iki taraf için adil ve “aklı-selim” (uçuk kaçık olmayan!) yol bulunabilmesi konularında çalışma gerçekleştirilir.

Bunları yapmakta zorluk yaşıyorsanız bir Aile ve Çift Danışmanına başvurmanız önerilir.

Sağlıcakla,

Uzm. Klinik Psikolog ve Aile- Çift Terapisti Melin Uluç