Son zamanlarda 7’ den 70’ e hepimizin gündeminde tek bir konu var “Ekonomik Kriz”. Hepimizin yorumlar yaptığı, buna sebep olan faktörlere yönelik tepkiler geliştirdiği, sistemi eleştirdiği ve yaşamımızı birinci dereceden etkileyen bu kavram ile ilgili ne biliyoruz? Kriz, önceden bilinmeyen, dikkate alınmayan ya da öngörülemeyen bazı gelişmelerin makro düzeyde devleti, mikro düzeyde ise firmaları etkilemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Hangi sektörde ve ne düzeyde olursa olsun kriz bir karmaşadır ve her karmaşada oluşan panik havasının bireyleri ve ülkeleri yanlış kararlar vermeye yönelttiği su götürmez bir gerçektir.
Ekonomik krizler, bireylerin geleceklerine yönelik kaygılarını arttırmaktadır. İnsan, doğası gereği geleceğini tehdit eden her olaya endişe ile bakmakta ve şüphe duymaktadır. Bu noktada Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi akla gelmektedir. Hiyerarşinin en alt basamağını fizyolojik ihtiyaçlar oluşturmakta ve insanlar yaşamları boyunca bu ihtiyaçlarını gidermek için çalışmaktadırlar. İnsan, temel fizyolojik gereksinimlerini karşılayamayacağı ile ilgili duyduğu endişeden ötürü üst düzeydeki ihtiyaçları doyurmak adına bir çaba sarf etmeyecektir. Bu bağlamda da Hiyerarşinin son basamağı olan “kendini gerçekleştirme” de sorunlar yaşayacak ve kendini gerçekleştiremeyen birey saldırgan, uyumsuz ve agresif olacaktır. İnsan, biyo-psiko-sosyal bir varlıktır ve bu nedenle yaşanan kriz karmaşası bireyin; psikolojik ve fiziksel sağlığını, aile ilişkilerini, sosyal hayatını ve iş hayatını doğrudan etkileyecektir.
Peki kendimizi bu krizin olumsuz psikolojik etkilerinden ne şekilde koruyabiliriz?
Bu noktada tüketime yönelik bilinçlenme ile birlikte psikolojik bilinçlenme de oldukça önem arz etmektedir. Bireylerin bilinçli tüketmeyi öğrendikleri ve yaşamlarına uyguladıkları gibi psikolojik olarak baş etme becerilerini de öğrenmeleri ve yaşamlarına uygulamaları gerekmektedir. İlk olarak içinde bulunulan durumu olduğu gibi kabul etmek, yarınlara ilişkin varsayımlara dayalı yaşamamak ve sistemin eninde sonunda düzene gireceğini, bu krizin geçici bir durum olduğunu unutmamak gerekir. Bu noktada önemli olan bireyin bu süreci en az zararla geçirebilmesidir. Kriz ortamlarında bireyler işlerini kaybedebilir ya da ekonomik özgürlüklerinin boyutu değişebilir. Bu değişimler kriz ortamlarında çok normal değişimlerdir. Bu noktada kişi kendine olan güvenini ve motivasyonunu en üst düzeyde tutmaya devam etmelidir. Normalden fazla endişe etmek beraberinde kaygı ve stresi getirecektir ve kişinin sonraki adımı sağlıklı bir şekilde atmasını engelleyecektir. Aile bireyleri kendi aralarında yaşadıkları sorunları yok saymak yerine krizi ve kendilerinde yarattığı etkileri açık bir şekilde konuşup fikir alışverişinde bulunmalıdır. Böylece yaşanılan bu kriz aile içinde alınan ortak önlemler sayesinde minumum düzeye çekilmekle birlikte aile bağlarını da güçlendirip gerçek bir aile olmayı öğretecektir. Ebeveynlerin, çocuklarının yaşlarına uygun bir anlatımla bu süreç ile ilgili bilgi vermeleri ve tutumlu olma kavramını empoze etmeleri oldukça önemlidir. Yaşanılan bütün olumsuzluklar ve iniş-çıkışlara rağmen kişi kendisini rahatlatacak konulara ya da kişilere yönelmelidir. Bu süreçte sosyal destek oldukça etkilidir. Sevdiğiniz kişiler ile zaman geçirmek ve paylaşımda bulunmak sizleri psikolojik açıdan güçlendirecektir. Bu süreç içersinde geleceğe karşı umutsuz bir ruh haline bürünüp kendinizi değersiz, önemsiz ve başarısız hissedebilirsiniz. Bu ruh haline bürünen bireylerin bir uzmandan psikolojik destek almaları bireylerin kendilerini yeniden iyi hissedip yaşama ve geleceğe karşı motivasyonlarını yeniden kazanmalarına imkân yaratacaktır. Son olarak unutmamalıyız ki krizler ülkelerin sorunudur bu yüzden kişiselleştirmek doğru değildir. Tarih boyunca bütün ülkeler dönem dönem bu tür krizler yaşamış ve geride bırakabilmiştir. Önemli olan, geleceğe dair umutlarımızı kaybetmemektir…