Evet, aşağıdaki resime bir bakınız...
Ne gayle, ne umur...
Ne gam, ne de hüzün...
Ülke yanıyor cayır cayır...
O kadar ağaç...
O kadar hayvan...
Hepside yanarak can verdiler...
İçimiz kan ağlıyor...
İçimiz parçalanıyor...
Seferber oluyoruz toplum olarak...
Herkes canını dişine takıyor...
Ama bir de efendiye bakınız...
Keyfi gayet yerinde...
Eliyle selam veriyor...
İşi gücü poz...
Sabah kalktığında villasında poz veriyor...
Akşam olunca yine poz...
Ve şimdi bu sefer de gülerek veriyor pozunu...
Hem de binlerce dönüm yanan yerde...
Gülünür mü bu felaket karşısında...
O kadar can gitti...
O kadar ağaç gitti...
Ve sen kat kravat...
Helikopterde poz veriyorsun...
Neyin pozu bu efendi...
Almışsın karşına Ünal Üstel'i...
Berikat Ünal Üstel gülmüyor...
Kameraya bakıp da poz vermiyor...
Fuat Oktay da öyle...
Hatta Fuat Oktay'ın onun yüzüne bakış ifadesine bir bakınız...
Belkide şok oldu Oktay...
Böyle bir durum karşısında hangi insan poz peşinde olur ki...
Ama Ersin Tatar oluyor işte...
Ne üzüntü...
Ne gam...
Ne de maraz...
Varsa da yoksa poz öyle mi?
Yazık doğru çok yazık...
Tarihin en kötü bir kişiyle toplum karşı karşıya kalmıştır...
Bu kadar da olmaz...
Çocuklar bile böyle bir şey yapmaz...
Hiç kimse bu adama nerde nasıl davranacağını göstermedi mi?
O kadar danışman var sarayda...
O kadar çok insan var...
Birileri de çıkıpta artık birşeyler tarif etsin kendisine...
Yaz Ziya bunları sen de yaz...
Bu şekilde ülke yönetilmez de kendisine...
Uyar sen de kendisini...
Geziye, panayır, gitmediğini söyle...
Yanan ülke var de sen de kendisine...
Bir cumhurbaşkanı nasıl olur, nasıl davranır en azından ona söyle...
Her şeyin bir sırası var...
Her şeyin bir yeri var...
Her şeyin bir edebi var...
Mutlaka var..
Eskilerimiz çok söylerdi...
Hatta onların öğrettikleri ile hayata bakmış olduk...
O doğrular çerçevesinde büyüdük...
Doğru olanda budur zaten...
Herkes ağlarken...
Herkes acı çekerken...
Nasıl gülünsün ki...
Nasıl gülebilsin insan...
Nasıl poz versin insan...
Aklım mantığım benim kabul etmiyor, almıyor da...
Sizlerin de almıyor biliyorum...
Ah ülkem...
Ah başına gelenler...