Birileri rahatsız olabilir diye düşüncelerimi söylemekten hiç geri durmadım. Bunu yapmaya devam edeceğim.
Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs'a büyük ve yeni bir hapishane yaptırıyor. Ben bunu doğru bulmuyorum. Gereksiz ve yanlış buluyorum. İyi niyetli bulmuyorum. Yapmasa daha iyi olur diye düşünüyorum.
Ben Türkiye'nin Kıbrıs'a yeni hapishane yapmasını istemiyorum derken, var olan hapishanede yatmakta olan mahkûmların kötü bir ortamda ceza çekmelerinin doğru olduğunu söylemiyorum. Kötü şartlardaki mevcut cezaevinde çalışan kamu görevlileri işkence çeker gibi çalıştırılsın da demiyorum.
Benim demeye çalıştığım şudur:
Bu memleketin ihtiyacı olan şey yeni ve daha büyük hapishane değildir. İhtiyaç olan şey suçun caydırılmasıdır. Suç işlenmesinin önüne geçilmesidir.
Bu önerdiğim şeyler imkânsız şeyler değildir.
Bizim ülkemiz minicik bir toprak parçacığıdır. Yerinde ve doğru önlemler alıp uygularsak yaşadığımız bu küçücük toprak parçasında bırakın yeni ve devasa hapishane yapmayı, mevcuduna da gerek kalmaz.
Ülkesine girene çıkana dikkat etmek her devletin hakkı ve görevidir. Bunu yapmaya hakkımız ve yetkimiz vardır. KKTC devletinin tanınmamış olması ülkesine giren- çıkana dikkat etme hak ve yetkisini ortadan kaldırmaz. Öyleyse biz de ülkemize giren - çıkana dikkat edelim ve sorma gir hanı olmaktan kurtaralım.
Sadece bunu yapsak ülkemizdeki mahkûm sayısı yarı yarıya azalacak.
Buna ilaveten suçu işlenmeden önleyecek önlemler vardır. Biz de suç işlenmeden önleyecek önlemleri alalım. Bunun için ne gerekiyorsa yapalım. Mesela açlık seviyesinin altında yaşamı ortadan kaldıralım. İnsanalar aç kalıp ekmek çalmak zorunda kalmasınlar. Zaten o insanı hapse attığımızda da ekmek vermek zorundayız. Hapse atmadan karnını doyuracak bir yaşam standarttı sağlayalım.
Varolan yasaları adamına göre değil, herkese eşit olacak şekilde tavizsiz uygulayalım. Yani işçi hafta sonu geldiğinde ve haflağını alamadığında, iş yeri için tahsil ettiği parayı haftalığı karşılığıdır diyerek alıp giderek suç işlemek zorunda bırakılmasın. Çalıştırdığı işçinin ücretini ödemeyen patronun yaptığı bir suçtur ve cezasını çekmesi sağlansın. Ama baktığınızda şimdiki uygulamada maaşınızı alamamışsanız Çalışma Dairesine başvurup şikâyette bulunmanız gerekir. Bunu yaparsınız ve size "bekleyiniz" denir. Beklersiniz. Bir süre sonra yine gider ve sorarsınız. Size yine beklememiz söylenir. Ve bu böyle uzar gider. Bu arada siz aç mı kaldınız diye kimse sormaz.
Bir pazarlama şirketi düşününüz, malını satıyor, hatta kendi imkânlarıyla alıcının deposuna kadar götürüp teslim eder. Fatura üzerinde ödeme tarihi belirtilmiştir. Ödeme günü gelir fakat ödeme yapılmaz. Faturanın tutarının 2 bin TL olduğunu düşünelim. Kime şikâyet edecek? Git mahkemeye denir...2 bin TL'yi tahsil edebilmek için 5 bin TL harcamak gerekiyor. Ne yapsın o şirket?
Bu türden örnekleri çoğaltmak mümkündür. Devlet denen şey mış gibi olmaktan çıkarılıp adil bir sisteme dönüştürülmezse değil 760 kişilik 76 bin kişilik hapishane yapsanız da işe yaramayacaktır. Devlet dediğiniz yönetim mekanizması elinde topuz tutan despotik bir yapının ötesine geçemeyecektir.
Öneriyorum, hapishane yapmak için harcanacak paranın yarısı kadarıyla suçu önleyecek önlemler alınıp hayata geçirilsin, geriye kalan yarısıyla da mevcut hapishane restore edilsin.
Bugünkü haliyle burası zaten bir çeşit açık hava hapishanesi, iyice berbat etmesinler.