Kıbrıs’a bakışın dünü ve bu günü..

Arif Alasya

Türkiye’nin Kıbrıs’a bakışını iki evrede ele alabiliriz. Birinci evre 2002 öncesi, ikinci evre 2002 sonrası.

Birinci evreyi eski bir Barış Kuvvetleri Komutanının görüşlerinden aktaralım. Komutan ne diyor.

(Güçlü bir PKK lobisi ve yapılanması var…

“Tüm üniversitelerde hatırı sayılır PKK’lı öğrenciler var. Türkiye’de puan tutturamayanlar daha çok hukuk yazıp yerleştiriliyorlar.. Solcu öğretim görevlileri hamilik yapıyor. Psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalışıyorlar. Sol medya sol siyaset adamları kucak açıp arka çıkıyor. Öğrencilere para geliyor AB’den. Kıbrıs’ın geleceğini tehdit edebilir

* Rum sarayından beslenen sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri var…

Kıbrıslı Türklere kimlik veriyor Rum tarafı, pasaport veriyor dolayısıyla bunların kanaatlerini ellerinde tutuyorlar.

* Türkiye karşıtlığı gittikçe artıyor…

Sol’un güçlü olması militarizme ve ‘yabancı Asker’e karşı bir de tepki doğurmuş. Türkiye’den gelen yardımlar iktidar tarafından buharlaştırılmış. Hep çevresindeki insanlar bundan nemalanmış.

Rumlar da çok etkili psikolojik bir harekât uygulamışlar; ‘Kıbrıslıyız biz, Rum veya Türk olmak bizim için önemli değil. Kıbrıslı olmak önemli. Biz sorunsuz yaşıyorduk İngiliz-Amerikan gibi emperyalist devletler geldi burayı karıştırdılar.

Bence hemen hiç gecikmeksizin bir acil eylem planı oluşturması lazım Türkiye’nin. . Kıbrıs halkının hassasiyetlerine dikkat etmek lazım. Ona çok duyarlı olmak lazım. O konularda da hata yapmamak lazım. Kıbrıs ve Kıbrıslı Türkler hakkında Türkiye hükümetleri karar veriyor görüntüsünü yavaş yavaş silmek lazım. Kıbrıslıların özne olduğunu onlara hissettirmek lazım. Kıbrıslının hayat tarzına karışıyormuş imajını vermekten de kaçınmak lazım.

Gençlere yönelik, gençleri hedef alan Türklük bilincini Türklük duygusunu yükseltecek programlar yapması lazım.

 

2002’de Kıbrıslı bir şok yaşamış. Birdenbire “Annan Planı’nı kabul edeceksiniz” diye. Ve özellikle milliyetçi vatansever Kıbrıslılar Türkiye’ye olan güvenlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamışlar. Demek ki Türkiye’nin de bir menfaat güdüsü var menfaatine geldiği zaman bizi de harcayabilir şeklinde bir şey oluşmaya başlamış.

“Eğer gerekli itinayı gösterip dikkatli olmazsak Kıbrıs her an elden gidebilir. Kıbrıs’ı kaybedersek her an Ege olabilir. Akdeniz’in doğal kaynakları ve ulaşım güvenliğimiz tehlikeye girer. On binlerce şehidimiz var, bizden davacı olurlar.“)

 

Gelelim İkinci evreye Komutanın da dediği gibi 2002 sonrası değişim başlamıştır. Artık Türkiye’nin Kıbrıslıya bakış açısı Solculuk ve milliyetçilik üzerinden değil doğrudan Kıbrıslının hayat tarzını etkileyecek uygulamalara geçilmiştir. Toplumda milliyetçilik ikinci plana atılmış, sol ile ilgilenen olmamış, ancak çok süratli bir şekilde din ön plana çıkartılıp toplumsal baskı yaratılmıştır. Her geçen gün camilerin ve medreselerin sayısı artmakta. Kurumlarımıza başta eğitim olmak üzere dinsel içerikli eğitim pompalanmaktadır. Yani milliyetçilik yeri her geçen gün ümmetçiliğe bırakmaktadır. Bunu da zaten bir bakanımız dinsel içerikli bir mitingde kürsüye çıkıp’ ’Benim için Bakan olmak değil Ümmet olmak önemlidir’ ’diyerek dile getirmiştir.

Bu iki evrenin ortak bir özelliği vardır. Her iki halde de Kıbrıs’ta Fetih zihniyeti yatmaktadır.1950’li yıllarda kabul edilen Taksim tezi her iki evre için geçerlidir. Birinci evrede Militarizm üzerinden yürütülen bu zihniyet ikinci evrede Erbakan’ın Fetihci zihniyeti üzerinden yürütülmektedir.

Bütün bu gelişmelerin sorumlusu bizi yönettiğini sanan Hükumetlerdedir. Barış Kuvvetleri Komutanı da bunu çok güzel özetlemiştir.

‘’ . Türkiye’den gelen yardımlar iktidar tarafından buharlaştırılmış. Hep çevresindeki insanlar bundan nemalanmış’’

İşte işin özü bu Hükümet ve yandaşları nemalanacak halk da onlar aracılığı ile gelen emirlere uyacak..