1963 -1974 arası karşılıklı zıtlaşma döneminden sonra.
Bana göre dış kışkırtmaca ve 1960 Anayasasına göre bozulan Anayasal düzeni yeniden tesis etmek için garantör ülkelerin da onayı alınarak Türkiye’nin müdahalesi sağlanmıştır.
Bunun en büyük kanıtı müdahale esnasında havadan atılan broşürlerdir. Ne yazıyordu
‘’ Kıbrıslı Rumlara Dost acı söyler fakat doğru söyler Şu anda jet uçaklarımız acı konuşuyor fakat hakikatte hedefimiz sadece Türk ve Rum cemaatlerinin sulh ve huzur içinde kardeşçe yaşamasıdır.’’
İşte bu broşürlerle yapılan harekâtın hemen ertesinde üstelik sadece üç gün sonra 1967’den itibaren Yunanistan yönetimini elinde bulunduran cunta yönetimi 23 Temmuz 1974’de görevini sivillere devrederek Kıbrıs’ta Anayasal düzeni değiştirmeye yönelik 15 Temmuz 1974’de yaptığı darbenin bedelini ödemiş oldu.
Makarios adaya döndü ve görüşme süreci başladı ve günümüze kadar gelindi.
İlginç olan bu görüşme sürecinde en kritik yerlerde ‘’Tek taş vermeyiz ‘’politikaları ile ön plana çıkan Denktaş ve UBP olmuştur.
Ne gariptir ki hep Rumlara taviz verdi denilenlerin hiç biri taviz vermemiştir.
Tavizler hep Denktaş ve UBP tarafından verilmiştir.
1977 ve 1979 doruk anlaşmalarında Denktaş 29+ diyerek toprak tavizi vermiş. Bu gün masada olan süreci başlatan 11 Şubat 2014 belgesini da Dr.Eroğlu imzalamıştır.
Yani Denktaş ve Eroğlu taviz verirse bir şey yok Talat ve Akıncı masada çözüm sürecini ilerletirse hain vatan satıcıları oluyorlar.
25 Kasım 2018 Berlin’deki üçlü konferans sonrası BM Genel Sekreteri artık yolun sonuna gelindiğini ve garantörlerin anlaşması halinde ucu kapalı bir beşli konferans ile meselenin çözüleceği açıklamasını yapmıştır.
Yukarıdaki mantık çerçevesinde eğer adada bir barış sağlanacaksa kendilerini vatan kurtarıcısı olarak gören UBP’nin imzalaması gerekir. Yoksa hur çıkar.
İşte Tarar’ın seçilmesi sona gelinmiş anlaşmanın tamamlanacağı yönünde bana umut vermektedir.
Neden mi? Ben artık Gönyeliye bile girmem dedikten iki gün sonra New York’a gidenleri da gördüm.