1974 öncesini yaşayanlar Kıbrıslının yaşam şeklini çok çok iyi anımsarlar.
1940’li 1950’lı yıllarda doğanlar o günlerde insanların yaşayış biçimini söyle anlatırlar.
‘’Bizim zamanımızda birçok köyümüzde elektrik yoktu akşamları hava kararınca ya gololambi ışığında bir müddet oturur sonra da yatar erken erken kalkardık. Ya tarlamızda işe ya da köy otobüsü ile dairemize veya okulumuza giderdik. Evlerimizin kapısında sadece mandal vardı. isteyen açıp girerdi tabi saygıdan kapının üzerindeki tokmağı da çalar aldığı sese göre davranırdı. Yazları evimizin damında yatardık. O zamanda vantilatör gibi serinleticiler yoktu. Evler evlenecek çiftlere imece usulü yapılırdı. İş dönüşü okul dönüşü köy halkı hep birlikte kerpiç yoğurur, onu kurutur köydeki inşaat ustaları da evi yapardı. Herkes hayatından mutlu ve sadece çocuklarının okuması sevdasını yaşardı.’’
‘’Şehirlerde daha farklı bir yaşam vardı. Genelde öğrenim yerleri büyük şehirlerimizde vardı ve civar köyler ya memuriyet ya da öğrenim için bu şehirlere otobüslerle taşınırdı. Uzak köylerden gelen öğrenciler için yurtlar vardı. Köyüne günlük dönemeyen öğrenciler bu yurtlarda kalır hafta sonu köylerine giderlerdi. Köylüler ürettiklerini şehir merkezi sayılan, Lefkoşa, Girne, Mağusa, İskele, Leymosun ve Baf gibi merkezlere köy otobüsleri ile getirip satarlardı. Şehirlerde yaşayan insanımızın da evine mandallı kapılardan girilirdi. Yazın onlar da ya kapı ve pencereleri açık evlerde veya damlarında yatırlardı.’’
Tabi ki süreç içinde kerpiç evden, sarıtaş (Buri taşı)evlere, beton evlere ve tek tük olmasına rağmen apartmanlara geçiş olmuştur.
Bu yaşanan dönem içerisinde ben hırsızlık olayı, tecavüz olayı, yaralama, kurşunlama, cinayet gibi olayları yaşamadım hatta hapishanede yatan tek kişi olarak ‘’Ahmet Mehmet DUBARRA’’yı hatırlarım.
Bizleri 1974’e getiren nesil işte bu nesildir.
1963 olayları meydana geldiğinde bu nesil mücahit olmuş. Gerek şehirlerde gerekse köylerde direniş hareketinin içinde olmuşlardır. Bu konuda en büyük zafiyetimiz EOKA döneminde Liderlerimizin hatalı yönlendirmesi ile gençlerimizin İngiliz saflarında komando ve oksilyari polis olarak EOKA’ya karşı ön saflarda mücadelesi nedeniyle 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda can korkusu ile adamızdan göç edip özellikle İngiltere’ye yerleşmeleri olmuştur. Nüfus olarak gücümüz azalmış ve Rum nüfusun bize bu yönde egemen olması sonucunu doğurmuştur.
Buna rağmen bizler o güçlü nüfusa karşı mücadele ederek direndik. Bu direnen kesim içinde benim gibi Lise öğrencisi iken mücadeleye başlamış ve ancak dört yıl, üç yıl, iki yıl gibi öğrenimine sara verdikten sonra yükseköğrenime gitmiş bir gençlik da vardır.
1963-1974 arası yaşanan Kıbrıs işte böyle bir yerdi. Bu yıllar içinde Kıbrıs Türkü hep Türkiye’nin bir gün aday müdahale edip bizleri bu baskılardan kurtaracağını bekler ona bir sınır bekçiliği yapardık. O günlerde bizim için direnmek ve olduğumuz yeri savunmak önceliğimizdi.
İşte bu koşullarda 1974’ü yaşadık. Çok Çok sevindik mutlu olduk.
Bu kurtuluş galiba biz Kıbrıs Türk’ünün felaketi oldu. Önce koltuğa, ganimete göre bölündük, Sonra milliyetçiler ve hainler olarak bölündük. Daha sonra benden ondan diye bölündük. Nüfusumuzun kat kat fazlası yeni nüfus ile tanıştık. Onlara karşılıksız ev, iş, tarla bahçe verdik velhasıl adanın kuzeyinin hem demokrafik hem de tomografik yapısını değiştirdik.
Sonunda geldiğimiz noktada almamız gereke tedbirler:
Evlere ve dükkanlara çelik kapı --Pencere ve vitrinlere demir korkuluk….Dükkan ve evlere alarım ve kamera düzeni….Arabalara dingil kilit ve alarım…Hayvanlara bekaret kemeri……Kadınlara koruyucu gaz ve titreşimli koruma aleti…Erkeklere cop ve ateşli silah
Şimdi karar verin kurtulduk mu?