Ne yapmak istiyorlar?
Bitirmek mi?
Zaten bitirdiler.
Kaç kişi kaldık ki!
Ne yapacağız?
Çare bırakmadılar.
Yaşam bırakmadılar.
Benim bir önerim olacak.
Gelin sınır kapılarına dayanak Rum tarafına gidelim.
Onlardan sığınma hakkı isteyelim!
Hem belki utanırlar, hem de dünya ne halde olduğumuzu görmüş olur.
Ne dersiniz?
Var mısınız?
"Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın"
Evet, bu sözü sürekli telaffuz eden ve de yazılarında yazan dostum rahmetli Ahmet Karaman'dı.
O hayatı boyunca hep tuttuğu çizgide yoluna devam etti.
Ne döndü, ne de kalemini değiştirdi.
Satılmadı.
Eğilip, bükülmedi.
Evinin kapısının önüne dökülen kanlar ve tehditler ona hiç korku dahi vermedi.
Çünkü cesur bir yüreği vardı.
Tıpkı kalemi gibi!
Evet, rahmetli ilerici dostum Ahmet Karaman, bu bölünmüş ülkede demokratik düzen için ve de barış için hep savaş verdi.
Işıklar içinde uyu yurtsever ilerici dostum.
Bizler bu yola devam ediyoruz bilesin.
Evet, "Plavdan dönenin kaşığı kırılsın diyorum."
Bakınız buraya yazıyorum
Adaya eninde sonunda Kıbrıs Cumhuriyeti olarak bir çözüm sağlanmış olacaktır. Zaten Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılmadı ve de devam ediyor. Dünya hukuku bunu kabul ediyor.
Bizlerde bu cumhuriyetin ortağıyız.
Bu ortaklık devam ediyor.
Dünya hukuku bunu söylüyor. Dünya hukukun içerisine girmemek ve böyle bit yapı içerisinde her haltı yemek adına birilerine Kıbrısın kuzeyini nereye kadar peşkeş çekecekler ki!
Sırf Kıbrıs Cumhuriyetine, haklarımıza dönmemek adına kurulan KKTC nereye kadar gidecek.
Ölü doğan bu yapının yaşaması mümkün değildir.
Herşey bir yere kadar.
Türkiye, çıkarları gereği bu işi hep bu şekilde oyalıyor.
KKTC çıkarı için kuruldu Türkiye'nin!
Kendi stratejisi için çözüme her zaman karşı ne varsa yapmıştır.
Bu yüzden de KKTC de eller havada kuruldu.
Ama bir yere kadar.
Evet, çözüm ancak ve ancak Kıbrıs Cumhuriyetinin devamı olarak gerçekleşecektir.
Babanız bakan mı?
Bakan ise tamamsınız, arkanız yere gelmez!
Herşeye sahipsiniz...
Tüm kapılar size açılır...
Açılmayan kapı bırakmazsınız...
Şirket sahibide olursunuz...
Genç yaşta patron...
Para babası...
Paraya para demezsiniz...
Babanız sağolsun...
Burası böyle...
Seçilen cebini doldurur...
Ailesini onarır...
En kolay iş de budur...
Kandır ahaliyide seçil...
Havadan paralar gelsin...
Ne alın teri, ne de her hangi bir dert...
Yoktur...
Babası bakan...
Ne trafik suçu, ne de herhangi bir suç işlemez ona...
Ne çek yasağı olur, ne de mutfak borcun...
O kral çocuğu gibi ve öylede ağırlanır...
Burası böyle bir düzen...
Ana yollarda yaya geçitleri...
Yani göz göre göre insanları ölüme atıyorlar...
Bu ne biçim zihniyet...
Bu ne biçim devlet...
Bu trafikte uzman polisler nasıl oluyorda bu ölüm yollarının bu şekilde yaya geçitleri olmasına onay veriyor?
Bunlar ne yapıyor...
Motorway olan bu yollarda yaya geçiti...
Resmen bu yetkiller akıllarından yoksundurlar...
Yapsana üst geçit...
Yapsana adam gibi trafik yolları...
Ama nerde...
Burada insana değer verilmeyen bir düzen yarattılar...
Bu düzen onlara yarayan bir düzendir işte!
Londra'dan bir dostum aradı...
Muhtarlık işleriniz nasıl gidiyor diye sordu...
Nasıl gitsin dedim...
Baş muhtar Eroğlun'dan sonra Akıncı'da muhtarlığa devam diyorum...
Evet dedim..?
Değişen bir şey yok...
Hem de hiç bir şey....
Kıbrıs konusunda ipler muhtarın elinde değil...
Muhtar sadece lago lugo yapıyor...
O seçim meydanındaki kişi değil...
O şimdi tam bir muhtar!
Ne söylenir ise onu yapan bir muhtar...