Rusya ve Ukrayna arasında 2014’ten beri, yer yer silahlı çatışmaya da dönen kriz, sadece bölgede değil bütün dünyada en önemli gerilim kaynaklarından biri olmayı sürdürüyor. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın 12 Şubat’ta yaptığı, "Rusya, Ukrayna'ya her an saldıracak potansiyele sahip. Umarım bunu yapmazlar ve diplomasiyi tercih ederler. Putin, hangi yolu izleyeceğine karar verecek. Biz ve müttefiklerimiz her iki yola da hazırız" açıklaması ve Avrupa Birliği ülkeleri ile ABD’nin Ukrayna’daki büyükelçilik personellerini tahliye etmeye başlaması, olası bir savaşın kapıda olduğu endişeleri yaratıyor. Diğer yandan Rusya’nun Ukrayna sınırındaki askeri yığınaklarını artırmaya devam etmesi de bu kaygıları besliyor.
Son haftalarda Ukrayna’nın NATO’ya alınması senaryosunun gündeme gelmesi de silahlı çatışma ve savaş riskini artırıyor. Yakın Doğu Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü Öğretim Üyesi ve Yakın Doğu Enstitüsü Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Erdi Şafak, Birleşmiş Milletler’in; iki ülke arasında başlayarak Rusya-Batı restleşmesine dönen krizde, etkin bir aktör olmayı başaramadığını vurgulayarak, bu durumun gerilimi daha da artırdığını söylüyor.
Rusya: Ukrayna’nın NATO üyeliği savaş sebebi!
Peki bu krizde BM neden yeterince aktif bir rol üstlenemiyor? Bu sorunun yanıtı krizin odağında, Birleşmiş Milletlerin beş daimi üyesinden biri olan Rusya’nın yer alması ve bir diğer daimi üye olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin de krizde Rusya’nın yanında yer almasından kaynaklanıyor. Rusya ve Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde alınacak kararları kararları veto etme hakkına sahip olması ise Birleşmiş Milletleri’in bu krizde aktif bir rol üstlenmesini imkansız hale getiriyor. Bu nedenle, Ukrayna’da Rusya’ya geri adım attırmayı isteyen batı dünyasında, NATO’nun devreye girmesi senaryolarının konuşulmasına neden oluyor. Ukrayna’nın NATO’ya olası üyeliğinin Birleşmiş Milletler’in yapısı nedeniyle devre dışı kalmasına bağlayan Yrd. Doç. Dr. Erdi Şafak, Rusya’nın Ukrayna’nın NATO üyeliğinin bir savaş sebebi olacağına dair yaptığı sert açıklamaları hatırlatarak, “Batı dünyasının NATO hamlesi, bölgesel hatta küresel bir savaş riski yaratma potansiyeline sahip” değerlendirmesini yapıyor.
Gergin açıklamalar ardı ardına geliyor...
Moskova'nın Ukrayna sınırına askeri sevkiyat yapmasına Avrupa Birliği ve ABD’nin sert tepki gösterdiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Şafak, ABD Başkanı Joe Biden'ın, kısa süre önce Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodomir Zelenskiy ile yaptığı telefon görüşmesinde, Rusya'nın Donbass ve Kırım'daki saldırganlığı karşısında ABD'nin Ukrayna'ya sarsılmaz desteğinin süreceğini ifade ettiğini hatırlatıyor.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de Rusya’nın Ukrayna’daki askeri faaliyetleri hakkında Zelenskiy ile görüşerek İttifak’ın Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne desteğini ifade ettiğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Şafak, “Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un ABD ve NATO’nun, Ukrayna’yı askeri olarak desteklemesi halinde Rusya’nın kendi güvenliğini sağlamak için ilave tedbirler alacağını söylemesi ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da, Ukrayna'nın Donbass bölgesinde yeni bir savaş başlatma yönündeki girişimlerin ülkeyi yok edeceğini söylemesi gerilimin ilerleyen günlerde tırmanmaya devam edeceğini gösteriyor” değerlendirmesi yaptı.
Olası bir çatışma öncesinde atılabilecek adımlar
BM Antlaşması, “Uyuşmazlıkların Barışçı Çözümü” başlıklı bölümünde, uluslararası barış ve güvenliği tehdit edebilecek bu tip durumların barışçı yollarla çözülmesi için “görüşme”, “soruşturma”, “arabuluculuk”, “uzlaştırma”, “hakemlik”, “yargı”, “bölgesel örgütlere ve anlaşmalara başvurma” ya da “tarafların kendilerinin seçeceği başka barışçı yolların kullanılması” gibi çözüm önerileri getiriyor. Sayılan bu yollar dışında, Güvenlik Konseyi de uyuşmazlıkların barışçı çözümüne katkıda bulunmak için görev alabiliyor. Ancak Ukrayna-Rusya krizinde bu yöntemlerin ne kadar işe yarayacağı ile ilgili önemli soru işaretleri bulunuyor. Rusya ile Ukrayna arasında şu an için arabuluculuk görüşmelerini ABD’nin üstlendiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erdi Şafak, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bu görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada kullandığı “Rusya’ya ciddi bir diplomatik çözüm yolu önerdik, tercih onlara kalmış” sözlerinin meselenin henüz çözümden uzak olduğunu gösterdiğini ifade ediyor. Yrd. Doç. Dr. Erdi Şafak, yakın dönemde BM ve NATO’nun Rusya-Ukrayna krizinde doğrudan devreye girmelerinin uzak bir ihtimal olduğunu da vurgulayarak, “Meselenin ortak bir uzlaşı şeklinde çözülmesi her ne kadar mümkün görünmese de; diplomatik temasların ve müzakerelerin devam etmesi bölgede iki ülke arasında yaşanacak olası bir sıcak çatışmanın küresel bir çatışmaya dönüşmesini önleyebilir” ifadesini kullanıyor.
Rusya ile Ukrayna arasındaki sorun nasıl başladı?
İki ülke arasında yaşanan krizin ilk tohumlarının, Ukrayna’da 2003-2005 döneminde yaşanan Turuncu Devrim ile atıldığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erdi Şafak, Rusya’nın bu süreci kendisine doğrudan bir tehdit olarak algıladığını hatırlatıyor. Yrd. Doç. Dr. Şafak, daha sonra yaşanan süreci ise “2014’te Rusya Kırım’ı önce işgal daha sonra da ilhak etti. Sonrasında ise Rusya Ukrayna’nın özellikle sanayisi ile önemli olan Donbass bölgesini yine kendi milis güçlerine işgal ettirdi. Bunlara ek olarak Ukrayna nüfusunun önemli bir bölümü Rusça konuşan azınlıktan oluşmaktadır ve Rusya kendisini bu azınlığın ‘hamisi’ olarak görüyor. Ukrayna ise Avrupa ile yakınlaşarak, Rusya’nın gölgesinden kurtulmak istiyor. Tüm bunlar ise Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerginliğin temelini oluşturuyor” sözleriyle özetliyor.