Yaşamım boyunca iki kez savaş gördüm. İlkinde daha 5 yaşındaydım. Oldukça uzun sürdü. 1963 Aralığından 1968'in ortalarına kadar süren sıcak çatışmalar içinde büyüdüm. Çatışmalar durduğunda çocukluk devrem de bitmiş sayılırdı. Günümüz dünyasında 18 yaşa kadar çocuk sayılıyor ama benim çocukluğumda durum tam olarak öyle değildi. Üretime katılma yaşı şimdikinden çok daha erkendi.
İkinci Savaş'ı 1974 yazında yaşadım. Yaşım 16 olmasına rağmen mücahit olarak silah altına alındım ve fiilen çatışmalara katıldım. Savaşın yarattığı yıkımı ve felaketi bu kez çocuk olarak değil, "genç" bir mücahit olarak görüp yaşadım.
İlki çocukluğumda ikincisini, ilk gençliğimde görüp yaşadığım savaşların etkisinden olsa gerek silaha ve öldürme fikrine hep uzak durdum. 1974 savaşı sonrasında mükellef askerliğim dışında hayatımda silaha hiç yer vermedim. Savaşa karşı ve barıştan yana taraf olarak hayatımı sürdürdüm. Ülkeme ve dünyaya barış egemen olsun diye elimden geldiğince çaba harcadım. Gerek sendikacı olarak, gerekse siyasetçi olarak savaş karştı ve barış yanlısı politikalar izledim. Gazeteci olarak sürekli barış gazeteciliği yaptım. Yazdığım haberlerde barış dili kullandım. Makalelerimde barışı savundum. Sosyal medya olarak isimlendirilen iletişim ağlarında yaptığım paylaşımlarda savaşa karşı barıştan yana taraf oldum.
Bu net duruşum yüzünden bazı fanatik çevreler tarafından "Rumcu" olmakla suçlandığım oldu. Üzerime alınmayıp duruşumu sürdürdüm. Barışın karşıtının savaş olduğu düşüncesinde olduğum için bunu her fırsatta dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Sırf bunu söylediğim için eleştirilere maruz kaldığım oldu. İnsanları savaş tehditi ile barış adı altında Rum'un azınlığı haline getirmeye çalışmakla suçlandım.
Bugün buradan barışın karşıtını savaş olduğu düşüncemi yine söylüyorum. Hatta söylemekle yetinmeyip bağırıyorum; barışın karşıtı savaştır! Savaş da yıkım ve felaketten başka bir şey değildir. Savaşın kazananı yoktur. Sadece kaybedeni vardır. Savaşın sonunda bir tarafın kazanacağı "zafer"in bedeli hayatını kaybetmiş insanlar, zulme uğramış çocuklar, tecavüze uğramış kadınlar, yakılıp yıkılmış, tahrip olmuş bir çevredir. Ölmeyip hayatta kalanların yaşadığı travmadır. Kısacası insanlık adına utanç vrecek bir sonuçtur.
Ülkemizde 1974'ten sonra savaş sayılacak sıcak çatışma ortamı olmadı. Ancak üzerinde anlaşılmış bir barış ortamı da olmadı. Ateşkes haliyle yaşıyoruz. Yapılan müzakereler her defasında imza aşamasında sonuçsuz kaldı.
Şimdilerde KIbrıs'ın etrafında savaş rüzgarları esiyor. Kıbrıslılar seçim ve mangal ikilisi etrafında gününü gün ederken, savaş dişlileri ağır ağır dönüyor. Bulunduğu her coğrafyaya savaş, kan, gözyaşı ve yıkım getiren petrol ve doğal gaz sonunda Kıbrıs'ı da aynı tuzağa çekiyor.
Rum egemen güçleri, "Kıbrıs'ın doğal zenginlikleri Kıbrıs Cumhuriyeti devletinindir. Devlet elde edeceği gelirle yurttaşlarına hizmet götürür. Kıbrıslı Türkler de bundan yararlandırılır" şeklinde bir mantıkla hareket ederken, Kıbrıslı Türk egemen çevreleri de "Kıbrıs'ın doğal zenginlikleri Kıbrıslı iki ana toplumun ortak malıdır. Bu nedenle adil bir şekilde paylaşılmalıdır." şeklinde farklı bir bakış açısıyla hareket etmektedir. Farklı tutumları yaakınlaştırmak için harhangi bir niyet ve buna dayalı çaba da olmadığında savaş hali apaçık ortadır.
Öncelikli olarak Kıbrıslılar uyanmak durumundadır. Savaş makinesinin dişlileri dönmeye başlamıştır. Kısa süre sonra durdurulamaz hale gelecektir. Kıbrıs'ta kontrollü bir savaş emperyalist güçlerin işine gelmektedir. Hem fazladan silah satmış olacaklar, hem de Kıbrıs'ın doğal zenginliklerini daha ucuzsa sömürmüş olacaklar. Kıbrıslılara da öldükleri ve yarttıkları yıkım kalacak.
Savaşa hayır! Barış insanlık erdemidir!