Verilen vatandaşlıklar açıkçası Kıbrıs Türk Toplumunu bitirmiş durumdadır. Azınlık kalışımıza ve yok oluşumuzu yaratanlara karşı artık dur demeliyiz. Zaten dur diyemediğimiz için bugün bu haldeyiz.
Evet, nüfus olarak bir toplum tüketilmeye devam edilmiştir. Bunun bir diğer adı ise asimilasyon yapılmıştır. Doğup büyüdüğümüz bu topraklar da artık söz sahibi değilsek suçlusu yine bizleriz. Çünkü ses çıkartmadık, karşı durmadık. Ülkemize ve nüfusumuza sahip çıkmadık. Ses veren ve varlığımız için kavga veren siyasal partilere, sendikalara kulak vermedik. Sustuk ve onlarda diledikleri şekilde hayatımıza yön vermiş oldular. Getirilen nüfusla irademiz bitirilmiştir.
Peki neden sustuk? Neden bunlara karşı ayağa kalkmadık? Geçici menfaatler, çıkarlar için öyle değil mi? Aman oğlumu kızımı işe sokayım, aman bize birşey olmasın da gerisini eşek tepsin anlayışı ile bugün bu hallere gelmiş olduk. Vatandaşlıklar 1974'ten gelsin yaşanmaya devam etmiştir. Özellikle Denktaş ve onun kurduğu UBP sırf seçimleri kazanmak için buraya hep nüfus taşımış ve vatandaş yaparak koltuklarını bu şekilde kurtarmış oldular. Aslında buraya yapılan nüfus taşınması suçtur. Bu suç karşısında muhalefet olarak mecliste yer alan partiler ne yaptı? Evet, onlarda bu işe dahil oldular ve nüfus yoluyla bu toplumu yok etmeyi bu şekilde yerine getirmiş oldular. Gelen tüm hükümetler vatandaşlık yapmaya devam etmiş oldu. Ama esas tehlikeyi yaratan UBP ve zamanın Denktaş’ı olmuştur. Bugün yine daha da nüfus yoluyla seçimleri kazanmak için vatandaş yapıyorlar. 50 bin vatandaş diyor kendilerine AKP ve Erdoğan, çünkü başka türlü de seçimleri kazanamazlar diyorlar. Daha önce vatandaş yapılanlar yapılacak seçimlerde onlara oy vermeyeceklerini bildikleri için ve koltuk da gideceği için vatandaşlık yapalım da koltuğu kaptırmayalım diyerek vatandaş yapıyorlar.
Vatandaşlıklar bizlerin yok oluşumuzun acı gerçeğidir. Doğru dürüst bir nüfus sayımı yapılsın, Kıbrıs Türk Toplumun nüfus sayısı ne çıkar dersiniz? Çıkan sayı getirilen nüfus karşısında tam anlamıyla azınlık olduğumuzun gerçeği olur. O yüzden bunu da yapmıyorlar. Ama gerçekler ortadadır. Toplumun içine bakıldığında tablo kendini gösterir.
Her neyse sevgili okuyucular, bir de son günlerde para karşılığı yapılmaya çalışılan vatandaşlıklara bakalım.
Evet, 13 bin TL'ye vatandaşlık!
Yetmedi yaptıkları vatandaşlıklar bir de para karşılığı vatandaşlık!
Tam anlamıyla rezalet!
Çeteleşme bu topraklarda acayip şekilde devam ediyor. Kara para, Esrar, fuhuş, kumar ve bir de bunlara ek nüfus çetesi yaratılmış oluyor.
Ah ülkem ah!
Ah güzel yeşil adam ah!
Başına gelmedik şey kalmadı!
Bakınız para karşılığı vatandaşlık veren şahısa nasıl talimat geliyor.
“Türkiye’den 50,000 vatandaş daha yapın, UBP seçimi kazansın”.
Bu kişi ayrıca, “Başıma silah dayadılar”
diye yalan söylediği de ortaya çıkmıştır. Yani bu işleri yap diyerek başına silah dayamışlar hikâyesini kuruyor. Bunu da yutacağız! Ya peki karşılığında alınan paralar onlar ne? Bu nüfus olayı kendimi bildim bileli hep devam etti. Ama bu son olay tam anlamıyla rezalet bir şey!
Hele de bu olayı, toplumsal olayı kamuoyuna duyurmaya çalışan gazetecilere yapılanlara bakınız. Gazeteci görevini yapıyor ve olayı deşifre ederek konuşmaları yayınlıyor ama polis ve savcılık haklarında dava okumuş oluyor.
Neden?
"Özel Hayatın Gizliliğini " ihlal etmişler.
Ve haklarında ağır ceza mahkemesinde 6 yıl hapislik isteniyor.
Soruyorum:
Bunun neresi özel hayat?
Özel hayat nedir?
Kendi özelini ilgilendiren hayat değil mi?
Para karşılığı vatandaşlıkla ilgili ses konuşması kendi özeli mi sayılıyor?
Kesinlikle hayır!
Bu konuşma toplumu ilgilendiren ve topluma karşı yapılan bir suçtur!
Bu suçu kendi özel hayatı olarak ona gösteremez yargı!
Açıkçası yapılmak istenen şudur:
Gazetecileri, yazarları, düşünenleri, konuşanları, susturmaktır.
Evet.
Yaşanan tüm suçlar, yolsuzluklar, kaçakçılıklar, hırsızlıklar ve varolan tüm usulsüzlüklerin ve hatta ve hatta cinayetlerin ortaya çıkmamasını engellemektir yaptıkları.
Bu olayda üç arkadaş işlerini yani meslekleri gereği gazeteciliği yapmışlardır.
Gazetecinin görevidir bu!
Bu görevi hukukun engellemesi ya da yapamazsınız demeye hakkı yoktur!
Ortada bir suç vardır, bu suçu da yargı 'özel hayattır' diyerek gösterip de gazetecileri yargılama hakkı yoktur!
Bu bir suçtu ve kamuoyu da bunu bilmesi öğrenmesi gerekirdi.
Ama yargının söylediğine bakınız.
Yapılan “Bilişim Yasası”na göre suç işlemişlerdir diyor.
Bilişim yasası!
Evet, bu yasaya imza koyanlar ve kabul edip de her türlü kirli işlerin ortaya çıkmamasına engel getiren bu yasaya derhal süratle dur demeleri gerekir.
Bu yasa süratle geri alınmalıdır!
Bilişim Yasası adı altında düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen, basın çalışanlarını ve gazetecilerini kamu oyunu bilgilendirmelerine yasak koyan içeriği derhal iptal edilmelidir.
Açılan dava durdurulup geri çekilmelidir.
Kazım Denizci, Deniz Abidin ve Esengül Aytaç hakkında istenilen 6 yıl hapislik derhal kaldırılmalıdır.
Bu insanlar gazetecilik yapıyor. Kamu oyunun yararına bir olayı ortaya çıkartmıştırlar.
Bu da bir suç değil, aksine gazetecilik görevidir.
Evet, ülkede esas suç işleyenlerin üzerine gidilmesi ve onların yargıya teslim edilmesi gerekir.
Sonuç olarak; kaç kişi kaldıysak, siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri
hep birlikte sesimizi çıkartmamız gerekir.