Söylediklerimden veya yaptıklarımdan hiçbir zaman korkmadım. Ta ki küçük bir kızken bile, istediğim şeyi bilen, son noktasına kadar istediğim şey için savaşan biriydim. Hata yapacağımı söyleyen binlerce insan oldu hayatımda ama yılmadım çünkü hata yapmanın yüceliğine inanlardan oldum ben. Hatalarım sayesinde büyüdüm, hatalarım sayesinde yüceldim. Şimdi bakıyorum da insanların elleri kolları bağlı, at gözlüğünü takmış sadece yere bakarak gezindikleri bir dünyaları var… Hu hu farkına varmalısın her şey huzurlu ve güvenli değil.
Biliyorum ki ben bir şeyler anlatmaya çalışsam da her şeyi bilen bu ayaktakımı düşüncelerimi, olgularımı, değerlerimi hor görecek. Ama susmayacağım çünkü susmanın erdem olduğu zamanları çoktan geçtik. Bildiğim bir şey var ki sustuğum takdir de, beni de köşe başlarında sıkıştıracaklar, laf atacaklar, giydiğim kıyafete göre yargılayacaklar, sırf bunları söylediğim için orospu diyecekler belki yetmeyecek bana da tecavüz edecekler.
Hayvanları sevmeyen, insanları sevmeyen, çocuklara sex objesi gibi bakan bir toplumun içindesin.. Nasıl başın aşağıda hala kaldırım taşlarını sayıyorsun. Neden bir şeylerin değişmesinden korkuyorsun? Neden eğitim senin için lanet olasıca kötülük yayan mahluklardan daha kötü..! Kadın olmam beni korkutmuyor, bir şeyleri gözümde korkutucu kılmıyor. Korkmak için, çekincen olması gerekir. Benim bir çekincem yok..
Namuslu diye övünür mü insan? Günümüzde namusluyum ben diye övünen insanlar türedi, bunu bir ayrıcalık olarak benimsediler. Belki namuslusun ama bunun için övünmemelisin zaten öyle olmalısın. Namuslu olmak ne demek? Namus ne demek? Namus senin diline aldığın o kızlık zarı değil. Ya da bir kızın giydiği etek değil, bir çocuğun yüzünde ki gülümseme hiç değil.
Çocuk haberleri..! Son günlerde okumuyorum bu haberleri.. Dünya’nın bu iğrenç gerçeklerine yakınımda olunca ah vah demiyorum.. Her yıl Doğu ülkelerinden Avrupa'ya gelen 18 yaşın altındaki 400 bin kızın fahişelik yapmaya itildiğini biliyor musunuz? Kız erkek, 8 bin çocuğun gemilerle Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye üzerinden Akdeniz kıyılarına getirildiğini, sömürülen, satılan ve köle muamelesi gören çocukların Yakın Doğu ve Afrika'daki sahiplerine günde 60 dolar gelir sağladığını biliyor musun? 60 dolar! Sen çocuğuna 60 dolar fiyat biçebilir misin?
Görüyorsun, ağlıyorsun, üzülüyorsun ama sonunda alışıyorsun işte.. Böyle bir şeye insan nasıl alışır! İnsan denen şu mahlûk nelere alışmıyor dimi?
Geçen ofisimin penceresinden dışarı bakarken bir grup erkek eylem yapıyor, idam talep ediyor bu tacizciler için. Uzunca düşünmemi sağladı bu olay. Acaba bu genç abilerimiz, amcalarımız evde eşlerine çocuklarına nasıl davranıyorlar. Ahh ahh o çocukların masumiyeti! Çocuğunu öldüresiye döven anne ve babalar var. İnsanlar, hele çocuksalar, itip kakmakla yola gelmezler. Çocuklara karşı, bir kat daha özenli olunmalı..
Bu insanlarda ki duyarlılığı anlamak zor geliyor. Tüylerim diken diken oluyor, karşımda çocuğunu dövmesini savunan anne ve babalara karşı kalbim ve ruhum o kadar zorlanıyor ki! İşte o anlarda ölmek istiyorum, biliyorum bencilce. Sanki ben öldüğümde hiç olmayacakmış gibi ama öldürmek istemiyorum. Çünkü sorunlarımız “öldürelim” ile çözülemeyecek kadar derin ve uzun.
Bu insanların istedikleri tam anlamıyla kişiliksiz olmak. Haz duyuyorlar! Bir kişiliğe sahip olmamak onlara haz veriyor. Yeter ki kendileri olmasınlar, yeter ki kendi kendilerine benzemesinler. Kendilerinden o kadar tiksiniyorlar ki aslında, tek korkuları o tiksindikleri varlıkla yüzleşmemek. Bir çocukta kendini tatmin etmek istiyor çünkü o kadar güçlü hissediyor ki kendini, o önünde ki et parçasının boyutunu ölçüp tartıyor, önünde durun o masum minnacık kızın bedeninde arıyor yüceliğini.. Zevk yaşıyor küçük zekâsıyla. Birinin canını acıtabileceğini gösteriyor kendi aklınca.. zevk duyuyor karısını dövdüğünde “Yenilmezim” ben diyor o kıvrak zekasıyla.. Bir köpeğin kollarını, bacaklarını kesiyor, sövüyor insanlar bağırıyor çağırıyor ama sonuçta giden bir can oluyor. Sonra bir bakıyorsun bir hafta sonra başka bir köpek başka bir çocuk, başka bir kadın. Biz de sadece sövüp sayıyoruz. İçimizde ki kini kusuyoruz, haberleri izliyor dertleniyoruz, sonra sinirimizi eşimizden çocuğumuzdan çıkarıyoruz. O zaman neye kinlenip öfke duyuyoruz ki? Bilmem anlatabildim mi!?
Coğrafya kader değil ancak epigenetik bilgi aktarımı kaderdir.