Danışanları terapiye getiren en önemli konuların başında “suçluluk duygusu” gelir. Suçluluk duygusu, kişilerin ailesel ve toplumsal değer yargıları ya da dini ve ahlaki kuralları çiğnediklerini düşünmeleri sonucu, bilinçli ya da bilinçsiz olarak kapıldıkları ve kendileriyle ilgili değer yargılarını derinden sarsan ve “içten gelen” güçlü bir duygudur. Kişi yanlış bir şeyler yaptığını düşündüğü için kendini suçlar, günahkâr hisseder, kendi affedemez, bu tecbüreyi geçmişte bırakıp hayatına devam edemez. Suçluluk duygusunun beraberinde kendine güvensizlik, mükemmeliyetçilik, kızgınlık duygularını atamama, affedememe, depresif ruh hali, endişe, korku ve kaygı halleri, daima kontrollü olma ihtiyacı gibi özellikler görülür.
Suçluluk bir duygu halinden çok bir yargıyı anlatır. İnsanın kendisini başkalarının gözüyle yargılamasıdır. Bireylerin içinde yaşadığı çevrenin kurallarına, değer yargılarına ve dini kurallarına ters davrandıklarını düşünmeleri sonucu içten gelen ve susmayan kavurucu bir sestir. Sağlıklı düşünmeyi zorlaştıran, hayatın tadını çıkarmada sizi isteksiz hala getiren bir virüstür. İnsanı içten içe kemiren kurttur. Kanser gibi, geride bir şey kalmayıncaya kadar sizi yiyip bitirir. Çağımızın yeni stres kaynaklarından biri de huzuru törpüleyen bu suçluluk duygusudur.
Kendisi suç işlememiş olsa bile, suçun meydana gelmesine neden olan, duruma müdahale etmeyip pasifce tanık olan kişilerde de suçluluk duygusu meydana gelir. Suçluluk duygusuna kapılan insan , söz ve eylemlerinde dikkatli ve hassas olmaya başlar. Ama bu durum sürekli olur ve kontrolden çıkarsa kişide özgüven kaybı meydana gelir. Suçu işleyen için hayat ‘’ suçtan önce ve suçtan sonra ‘’ diye ikiye bölünür. Bu ise insanı depresyona sürükler. Yapılan psikoloji araştırmaları, da suçluluk hissinin, depresyon sebepleri arasında ön sıralarda yer aldığını ve kadınların erkeklere nazaran suçluluk psikolojisine kapılmaya çok daha meyilli olduğunu göstermiştir.
Yapılan bir şeyin yanlış olduğuna nasıl karar verildiği önemlidir; yersiz yere kendini suçlamaya eğilimli olan kişiler katı bir üstbenliğe sahip, aşırı vicdanlı kişilerdir. Kimseye öfkelenmemesi ve kimseyi kırmaması gerektiğini düşünen kişileri örnek olarak ele alabiliriz. Kimseye öfkelenmemesi gerektiğini düşünenler en ufak öfke hissettiklerinde bunu izleyerek hemen suçluluk hissetmeye başlarlar. Kimseyi kırmaması gerektiğini düşünenler, karşıdakinin kırıldığını düşündükleri anda suçluluk hissetmeye başlarlar
Suçluluk psikolojisi olumsuz duygu demetlerinden oluşur. Niteliği ne olursa olsun suç işledikten sonra kişinin pişmanlığını ve diğer vicdani düzelimleri kapsar. Hep birilerine keffaret ödeme arzusu peşinde olan, affedemeyen, kızgınlığını anlatamayan, sürekli kontrollü bir hayatı endişeli bir şekilde yaşayan bireylerin suçluluk psikolojisinin tuzağına düşmesi daha kolaydır.
Yaptığı her işte, söylediği her sözde her zaman hatasız olmayı isteyen mükemmeliyetçi kişilikler suçluluk psikolojisine daha çok kapılırlar. Her yaptığı yanlışta kendisini olması gerekenden daha fazlasıyla suçlayarak bir anda çöküşler yaşar. Kendilerinin hata yapma gibi bir lüksünün olmadıklarına inandıkları için kendilerini affetmeleri de kolay olmaz. ‘’Yapmamam gereken onca şey yaptım , yapmam gereken onca şeyi yapmadım, ben bunu nasıl başaramadım ’’ gibi sorular gün boyu beyninizi kemiriyor ve kendinizi sürekli negatif, güçsüz ve değersiz hissetmenize sebep oluyorsa sizde suçluluk duygusuna kapılmışsınızdır.
Suçluluğu, sağlıklı pişmanlık ve vicdan azabından ayırmak gerekir. Pişmanlıkla suçluluk arasındaki temel ayırım, suçlulukta doğuştan gelen kötü, şeytani, ahlaksız bir yanınız olduğuna dair inancınızdır. Suçluluk doğrudan bireyin kendiliğini yani özünü hedef alır ve içini kemirir durur. Sağlıklı pişmanlık ise vicdan azabı yaratarak sorumlu davranmaya, daha dikkatli olmaya iter, fakat bireyin özünü hedef almaz.
Suçluluk psikolojisi aşılmaz bir engel değildir. Gerekli telkin, terapi ve diğer metotlarla yavaş yavaş ondan uzaklaşmak gerekir. Öncelikle mükemmeliyetçi eğilimlerden kurtulmaya yollar aranmalıdır. Sık sık herkesin hata yapabileceği ve bu sayede tecrübelerden de çok şey öğrenileceği hatırlanmalıdır. Pişmanlık ve diri bir vicdanla bir daha yapmamak üzere kendisini bağışlamalıdır. ‘’Geçmişin geçtiğini kabullenme’’ bu yolda size yol azığı olacaktır. Ruhun özgürleşmesi için bu şarttır. Ayn Rand’ın dediği gibi ‘’ En büyük suç, hak edilmeyen suçluluğu kabul etmektir.’’