“Bizler bir dizi teknik uzmanlık alanını temsil eden kişiler olarak, sanılanın aksine tekniğin ve uzmanlığın siyasetin önüne koşulması fikrinden pek hoşnut değiliz”
“Çünkü biliyoruz ki bu durum potansiyel bir demokrasi krizine işaret ediyor. Uzmanlığı, siyasal karar alma ve uygulama mekanizmalarının önemli bir parçasına dönüştürmekle, siyasetin yerine koymak arasında ciddi farklar vardır”
Özellikle sosyal ve ekonomik konulara ilişkin bazı teorilerin, “bilimsel bilgi” diye kodlanarak dayatıldığı, tartışılmazlık mertebesine yükseltildiği ve bunları sorgulamaya yönelenlerin “akılcılık” iddiasıyla püskürtüldüğü ortamlarda demokrasi “sandık gösterisi” olmak dışında hiçbir anlam taşımaz”
“Ülke yönetimine ilişkin her şey sadece bilimsel doktrinlere bakılarak kararlaştırılamaz. Bu doktrinlerden nasıl yararlanılacağı da dahil olmak üzere ülkeyi yönetme esaslarını belirleyecek olan şey demokratik süreçler olmalıdır”
“Bu aşamada özellikle siyasal partiler esaslı bir yüzleşme yapmalıdır. Ülkemizde siyaset değerini kaybedip gözden düşüyorsa, birileri bunun sorumluluğunu üstlenmelidir. Daha da önemlisi, bu durumu tersyüz etmek için kendilerini adamalıdırlar”
Ufuk Çağa
Kıbrıs Türk Mimar ve Mühendisler Odası Eski Başkanı Ahmet Hüdaoğlu, hem ülke siyasetinin şu anki durumunu, hem de siyasete güvenin artması için yapılması gerekenleri yorumladı.
“Dünyada son dönemlerde siyasete ilişkin iki farklı eğilim dikkat çekiyor”
Ahmet Hüdaoğlu, dünya da siyasi anlamda iki farklı eğlimin başı çektiğine vurgu yaparak şunları söyledi:
“Devlet yönetiminde, uzmanlığın yeterince önemsenmediği ülkelerde “teknokrasi” çağrıları yükseliyor. Buna karşı, uzmanlığı siyasetin önüne koymuş yerlerde, teknokrasinin gücünü azaltmaya yönelik çabalarda belirgin bir artış var.
İlk örnekteki ülkeler “teknokrasi” peşinde koşarken; ikinci örnekteki ülkeler daha çok “demokrasi” istiyor.
Kuzey Kıbrıs’ta siyasete ilişkin olarak, uzmanlığın yüceltildiği ve rasyonelliğin özlendiği gruba örnek teşkil edecek türden bir algının yaygınlaşmakta olduğunu görüyoruz.
Bu elbette nedensiz değil. Kabul etmek gerekir ki yıllar içinde devlet yönetiminde “bilgi”, “ehliyet” ve “liyakat” yeterince önemsenen kavramlar olarak görülmedi. Siyasetin rasyonel hareket etmemesi, kamuda işlerin tıkanmasına ve hizmet kalitesinin aşınmasına yol açtı. Böylece yurttaşın devlete yönelik bakışı ve siyasete dair algısı tahrip edilmiş oldu. Bu durum zamanla kanıksandı ve “bizim elimizden hiçbir şey gelmez” genellemesi yaygın kabul görmeye başladı.
Bu öylesine güçlü bir duygu halini aldı ki siyasal alanı da etkisi altına almakta gecikmedi. Sonuçta devleti yönetenler dahi bu devletin aslında yönetilemeyeceği yanılgısını içselleştirdi.”
“Siyasetçinin yerine teknokrat fikri rağbet görmeye başladı”
Son yıllarda, seçim sisteminin ve hatta yönetim sisteminin değiştirilmesine yönelik güçlü çağrılar yapılmasını da yorumlayan Ahmet Hüdaoğlu, “Teknokrat kabineler kurulması için kampanyalar yürütülmesinin ve bürokrasinin siyasetle bağını koparmaya dönük hamleler istenmesinin en büyük nedeni de işte bu rasyonaliteden yoksun yönetim geleneği olsa gerek. Yurttaş, teknik dairelerin kendi alanlarına ilişkin teknik sorunlar karşısında sergilediği aczin faturasını topyekûn siyaset kurumuna kesmeye yöneldi. Böylece devletin teknik birimlerinin siyasallaşmasına tepki olarak, siyasetçinin siyasal alandan dışlanması ve onların yerlerinin “teknokratlarca” doldurulması fikri rağbet görmeye başladı” dedi.
“Teknik ve uzmanlığın siyasetin önüne geçmesini istemiyoruz”
Mesleğinden dolayı (Elektrik Mühendisi) kendisinin uzmanlık alanı da teknik olan Hüdaoğlu, tekniğin ve uzmanlığın siyasetin önüne geçmesinden hoşnut olmadığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürüdürü: “Bizler bir dizi teknik uzmanlık alanını temsil eden kişiler olarak, sanılanın aksine tekniğin ve uzmanlığın siyasetin önüne koşulması fikrinden pek hoşnut değiliz. Çünkü biliyoruz ki bu durum potansiyel bir demokrasi krizine işaret ediyor. Uzmanlığı, siyasal karar alma ve uygulama mekanizmalarının önemli bir parçasına dönüştürmekle, siyasetin yerine koymak arasında ciddi farklar vardır.
Mühendislik alanındaki uygulamalar kesin ve en basit deyimi ile fizik kurallarına bağlıdır. Bunlar değiştirilemez. Siyaset hizmet ettiği topluma bu kurallara bağlı kalarak hizmet verebilir. İdamesi kesin ve basit mühendislik yöntemlerine dayanan bu türden konuların icra makamındaki kişilerce topluma umutsuzluk aşılayacak şekilde ele alınmaması gerekir. Her türlü alt yapı, elektrik su ve benzeri alanlarda standartlar bellidir ve uygulanmalıdır. Uygulamamanın herhangi bir özürü olamaz. Uygulamama suç olmalıdır.”
“Siyaset değer kaybetmişse birileri bunun sorumluluğunu almalıdır”
Ülkede siyasete olan güvensizliğin sorumluluğunun birileri tarafından üstlenilmesi ve bu durumun tersyüz edilebilmesi için çaba sarfedilmesi gerektiğini belirten Ahmet Hüdaoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Mühendislik bilimleri dışındaki Özellikle sosyal ve ekonomik konulara ilişkin bazı teorilerin, “bilimsel bilgi” diye kodlanarak dayatıldığı, tartışılmazlık mertebesine yükseltildiği ve bunları sorgulamaya yönelenlerin “akılcılık” iddiasıyla püskürtüldüğü ortamlarda demokrasi “sandık gösterisi” olmak dışında hiçbir anlam taşımaz.
Ülke yönetimine ilişkin her şey sadece bilimsel doktrinlere bakılarak kararlaştırılamaz. Bu doktrinlerden nasıl yararlanılacağı da dahil olmak üzere ülkeyi yönetme esaslarını belirleyecek olan şey demokratik süreçler olmalıdır.
Bu aşamada özellikle siyasal partiler esaslı bir yüzleşme yapmalıdır. Ülkemizde siyaset değerini kaybedip gözden düşüyorsa, birileri bunun sorumluluğunu üstlenmelidir. Daha da önemlisi, bu durumu tersyüz etmek için kendilerini adamalıdırlar”.
“Bilim ve teknikten demokrasi içinde kalarak da yararlanılır”
Bilgiyi ve fikri dışlayıp sadece yüzleri ve yüzdeleri yarıştıran bir seçimin kimseye faydası olamaz diyen Hüdaoğlu, “Ülke yönetme iddiasının, güçlü manifestolara ve nitelikli siyasal reçetelere yaslanması gerekir. Bilgiyi ve fikri dışlayıp sadece yüzleri ve yüzdeleri yarıştıran bir seçimin kimseye faydası olamaz. Bütün enerjinin yalnızca kimin bakan olacağını, kimin bürokrasiye atanacağını belirlemek için sarf edildiği hükümet kurma süreçlerinin de sorgulanması zorunludur.
Bu toplumu “demokrasi mi, iş yapabilme kapasitesi mi” ikileminden kurtarmak gerekir. Bilimden, teknikten ve uzmanlıktan; demokrasi içinde kalarak da yararlanabiliriz. Birisi için diğerini feda etmek gerekmez. Siyasi partiler işte bu noktada hünerlerini sergilemelidirler. Hem kendi dünya görüşlerine bağlılık içinde hareket etmeleri hem de kamuyu kötürüm halinden kurtaracak bir iş görme kapasitesine kavuşturmaları mümkündür. Yeter ki siyaseti rasyonaliteyle sentezleyebilsinler... Kamu kaynaklarının irrasyonel yaklaşımlarla heba edilmesinin önüne geçebilsinler” şeklinde konuştu.
“Kamuda ciddi bir reform şart”
Ahmet Hüdaoğlu devlet kurumlarının da acil olarak reforma ihtiyacı olduğuna dikkat çekerek, her kurumda başarının somut kriterlere bağlanmasını ve başarısızlık durumunda görevin sona ermesinin kesin olması gerektiğini belirtti. Hüdaoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Bizim görebildiğimiz kadarıyla, devlet kurumlarımızın ciddi bir reform sürecine ihtiyacı vardır.
Her dairenin ve kurumun görevleri yeni baştan tanımlanmalıdır. Bakanlıklar arasında savrulmalarına ve her defasında başka bir bağlam içine yerleştirilmelerine son verilmelidir.
Her birinin performans ölçütleri belirlenmeli ve bu ölçütlere uygun olarak yönetilmesi sağlanmalı. Başarı, somut kriterlere bakılarak ölçülmeli. Başarısızlıkta, görevin sona ermesi kesin bir kurala dönüşmeli. Yani hem dairelerin yöneticileri hem de bunların bağlı olduğu bakanlar, görevlerinin ilk gününden başlayarak başarıya mecbur edilmeli”.
“En büyük şanssızlığımız dünyayla olan sınırlı ilişkilerimiz”
Açıklamalarında Kıbrıs müzakere sürecine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Ahmet Hüdaoğlu, süreçte çözüm arayışlarının umutla ve kararlılıkla desteklemesi gerektiğini kaydetti.
Ahmet Hüdaoğlu, olası bir çözümden önce yapılması gereken ev ödevlerinin ise hızlandırması gerektiğini belirtti.
Hüdaoğlu sözlerini şöyle sürüdürdü: “Özlemini duyduklarımız, aslında erişilmesi imkânsız şeyler değil. Bizim dışımızda bir de dünya var ve bu dünya örneklerle dolu. Hedef olarak iyi örneklere ve yüksek standartlara kilitlenmek gerekiyor.
Bizim belki de en büyük şanssızlığımız dünyayla sınırlı bir ilişki içinde olmaktır. Bu bakımdan bizleri uluslararası toplumun bir parçası haline getirecek yeni bir statüye kavuşmak toplumsal geleceğimiz bakımından hayati öneme sahiptir.
Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulması için yürütülmekte olan müzakereleri umutla ve kararlılıkla desteklememizin nedeni de zaten bu.
Müzakerelerin Kıbrıs’ta iki kesimli, iki toplumlu ve eşitlik temelinde yapılanmış yeni bir devleti ortaya çıkarmasını ve bu sayede Kıbrıslı Türkleri kurumsal olarak dünyaya açmasını dilerim. Çözüme kavuştuğu anda Avrupa Birliği normlarıyla tanışacak olan Kuzey Kıbrıs’ın elini çabuk tutması gerekiyor. Az önce sözünü ettiğim performansa bağlı ve başarıya odaklı yönetsel mekanizmanın hazırlıklarına şimdiden girişilmelidir. Bu sayede hem daha iyi koşullarda yaşamaya başlayacağız hem de toplumca özgüvenimizi yeniden kazanmış olacağız. Siyasetimiz bunu başardığı gün kendini aklamış olacaktır. Bu bizlerin en büyük dileğidir”.
“Destek alınmalıdır”
Açıklamalarının sonunda siyaset kurumuyla ilgili saptamalarda da bulunan Ahmet Hüdaoğlu, siyasetin her şeyi ben bilirim mantığından vazgeçmesi gerektiğini belirtti.
Ahmet Hüdaoğlu, “Bugün ülkemizde siyasete her türlü teknik desteği verecek kapasitede olan birçok birlik ve oda bulunmaktadır. Bunlar farklı ihtisas alanlarını temsil ediyorlar ve inanıyorum ki bu ülkenin yararına olacak her konuda bu odalar siyasete teknik destek vermeye hazırdırlar. Üstelik bu desteği verirken hiçbirinin siyasetin önüne geçme gibi bir düşüncesi olduğuna da inanmıyorum.
Son dönemlerde özellikle teknik konularda, siyaset kurumunun konunun uzmanlarından çok fazla teknik destek aldığını veya istediğini pek göremedik. Siyaset kurumu, uzmanından bilgi almadan sanki bilirkişiymiş gibi hareket ettiği için maalesef birçok detay atlanmakta ve sorunlar yaşanmaktadır” dedi.