Sinsi Hastalık! Lohusa Sendromu
İlk hamilelik haberinin alındığı anda ki şaşkınlık ve duygu dolu anlar, bebeği beklemenin vermiş olduğu heyecan ve sabırsızlık… Zaman zaman keyifli zaman zaman endişeli bekleyiş her şey çok güzeldi ve sonunda sabırsızlıkla beklediğiniz bebeğiniz dünyaya geldi.
Beklemek çok güzel ve heyecan vericiydi. Peki ya sonra? Bebeğinizi kucağınıza aldıktan sonra sizleri neler bekliyor? Psikolojik olarak buna gerçekten hazır mısınız?
Buna gerçekten hazır olmayan, özellikle ilk bebeğini dünyaya getiren ve rollerinin arasına bir de annelik eklenen kadınların yüzde 80’inde görülen lohusa sendromundan haberiniz var mı? Özellikle ilk bebeğini dünyaya getiren kadınlarda daha sık görülen lohusa sendromu bilinçli olunmazsa ve önlem alınmazsa hem anne hem bebek hem de ailenin diğer bireyleri için son derece zor geçen bir süreç haline dönüşebiliyor.
Peki başta anne olmak üzere ailenin tüm bireylerine fazlasıyla huzursuzluk veren lohusa sendromu nedir, belirtileri nelerdir ve en önemlisi lohusa sendromunda dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Öncelikle lohusa sendromu annelik hüznü ile karıştırılmamalıdır. “Annelik hüznü”, yaklaşık bir ay içinde kendiliğinden sona ererken, doğum sonrası depresyon diğer bir adıyla lohusa sendromu belirtileri daha şiddetli olmaktadır.
Lohusa sendromunda ki anne kendini mutsuz, gergin, kaygılı hissetmekte, sık sık ağlamakta, uykuya dalmakta fazlasıyla güçlük çekmekte ve iştah kaybı yaşamaktadır.
‘Beni rahat bırakın! Onunla ilgilenmek asla istemiyorum! ’
Lohusa sendromu yaşayan annenin tutumları tam olarak bu şekildedir. Anne aşırı sinirli ve duyarsız olmakla beraber bebeği istemez, bebeğe yeterli sevgiyi göstermekten kaçınır, bebek ile ilgilenmez. Bebeğe olan tutumun yanı sıra anne de kendini beğenmeme, suçluluk duygusu, aşırı mutsuzluk ve huzursuzluk gibi depresyon belirtileri ortaya çıkmaktadır. Tüm bu belirtilerden bebeği sorumlu tutan anne bebekten tamamen uzak kalmak hatta heyecanla beklediği bebeğini yok saymak ve görmezden gelmek ister.
Peki lohusa sendromun nedenleri nelerdir?
Beklenmeyen gebelik, annenin daha önce depresyon kaygı bozukluğu gibi sorunlar yaşaması lohusa sendromuna neden olmaktadır. Bunların yanı sıra doğum sonrası dönemde kadına aslında belki de hayatının en büyük sorumluluğu yüklenmiştir. Eş olmak, evlat olmak, arkadaş olmak, çalışan bir birey olmak ve son olarak tamamen savunmasız ve muhtaç bir canlının bakımından sorumlu olmak. Anne olarak yeni bir kimliğe daha sahip olan kadın yeni kimliğinin kazandırdığı sorumluluğun ağır gelmesi, eşinden ve ailesinden yeterli desteği görememesi, yeterli ilgiyi alamaması sonucunda lohusa sendromuna girmektedir.
Bireylerin hayatına son derece sinsice giren ve sinsi bir şekilde ilerleyen lohusa sendromu tedavi edilmediği sürece bebek için en önemli besin olan anne sütünün kesilmesinden intihara kadar ilerleyebiliyor!
Peki bebek heyecanını ve sevincini aslında tam bir kabusa çeviren lohusa sendromun önüne geçmek için neler yapılabilir?
Kadın için büyük bir sorumluluk gerektiren annelik kimliğine alışmak aslında hiçte kolay olmadığı için öncelikle hamilelikte ve sonrasında eş ve aile desteği çok önemli olmaktadır. Bebeğin bakımı konusunda takıntılı veya isteksiz olabilen anneler, bebek uyuduğu zaman uyuyarak dinlenmeli, bebeğini güven duyduğu birine teslim edebilmeli, günlük aktivitelerini yerine getirebilmeli, arkadaşları ile vakit geçirebilmelidir.
Tüm bunların yanı sıra bebeğin ve annenin sağlığı açısından lohusa sendromunun aslında son derece ciddi bir rahatsızlık olduğunun bilincine varılmalı, lohusa sendromu belirtileri taşıyan anne ve eşi uzman destekli bir tedavi almaktan kaçınmamalıdır. Unutulmamalıdır ki bebeğin sağlıklı, kendine ve topluma faydalı bir birey olarak yetişmesi öncelikle annenin ve babanın bilinçli olmasından geçen bir süreçtir. Lohusa sendromu aile bireylerinin ve psikologların yardımı ile kalıcı olarak son bulabilmekte; huzurlu ve mutlu çocukların yetişebileceği, moral ve motivasyonun yüksek olduğu bir ortam sağlanabilmektedir.
Psikolog Gül Yılmaz
YAZIYA YORUM KAT