Suçluyuz, hepimiz suçluyuz!
Küçücük ülkemizde trafikte kazalar devam ediyor.
Ölüm sayısı her yıl artıyor.
Birçok ocak bu şekilde sönüyor.
Ana, baba, evlat, hayatını trafikte bitirmiş oluyor.
Yaşaması gereken bir genç insan bir anda hayatı bitiyor.
Gidiyor, göz açıp kapanana kadar.
Trafikte çok kurban veriyoruz fakat yine de bunun önüne geçemiyoruz.
Uzağa gitmeye hiç gerek yoktur aslında. Kendi ülkemizin güney tarafında trafikte böyle artan kaza olaylarını görmemiz mümkün değildir.
Kuralına göre araç kullanan bir toplum var çünkü orada.
Yollar yine aynı şekilde düzenli ve de can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde yapılmadığı da bir gerçektir.
Seyir halinde olan her vatandaş rahatça ve de tehlike olmayacak şekilde seyahat ediyor.
Yani yola çıktın mı evine, işine, okuluna güvende gitmiş olursun.
Bu da orada devletin insanına vermiş olduğu değerden ibarettir. Devleti idare eden yetkilileri her şeyi hesaplayarak yerine getirmiş olurlar. Yani bir yolun sırf yol olsun da gerisini boş verin anlayışı değildir. Yapılan her karış yol, vatandaşın canını koruyacak şekilde yapılır. Her bir metre kafesinin hesabı ölçülerek yapılır. Çünkü bu yollarda nice canlardır araç kullanacak olan.
Bu yol anlayışı diğer Avrupa ülkeleri içerisinde de aynı şekilde can kaybının olmaması yaşanmaması için ciddi bir şekilde yapımı gerçekleştirilmiş olur.
Hata kesinlikle yapılmaz.
Oysa bizde görüyoruz yolların halini. Hepside birer ölüm yolu olarak yapılıyor. Ülkedeki yollar üzerinde çok dikkat edeceksin, sürat yapmayacaksın, gösterilen trafik levha sürat göstergelerinden de daha yavaş sürat yapacaksın ki ölümle sonuçlanmasın yapılacak bir kazada hayatın.
Bir de şu vardır:
Çok kolay ehliyet alınıyor.
Basit bir şekilde ehliyet alınması nedeniyle eli araç kullanmaya doymayan sürücü yolda dikkatsiz ve de acemi bir şekilde kazaya da sebebiyet vermiş olur.
Bir de kemer takma alışkanlığı o kadar yaygın hale gelmedi ve birçok kaza sonucu kurtulması imkansız hale böylelikle gelmiş olur. Yani bir yerde kendi canımızı da bu şekilde daha kolaya ölüme atmış oluyoruz.
Yine aynı zamanda arkada seyir halinde olan yolcuların kemerlenmediği de bir başka gerçektir. Oysaki bunun yasal hale gelmesi ve zorunlu kemer takılması gerekirken bizim idareciler bunu serbest bırakmış oluyorlar. Bu da can kurtarmak için şart ve de zorunlu olması gerekir.
Her şey emniyetimiz içindir. Can güvenliğimiz içindir.
Polisin denetlemeleri sonucunda her 100 araçtan 35 tanesi rapor ediliyor.
Bunların da büyük kısmı ise alkollü ve de süratli araç kullananlar olarak ortaya çıkıyor. Bunların yanında yine birçok kişinin cep telefonu ile araç kullandıkları tespit edilmiş oluyor.
Geçen hafta pazar günü Çavuşgil çiftini felakete sürükleyen kazada karşı tarafın cep telefonu yüzünden meydana gelmedi mi?
50 yaşındaki Fatma Yakupoğulları karşı şeride geçerek 27 yaşındaki İlter Taşpınar Çavuşgil’in ölümü gerçekleşti.
Ölüme sebeb olan Fatma hanım ise şöyle ifade veriyor.
Cep telefonunu yan ön koltuktan almaya kalktığı an direksiyon hakimiyetini kaybederek karşı şeride geçerek bir canı almış oluyor. Birinin canını ve kendi canını hiç sayan sürücü ve sürücüler bu şekilde araç kullanıyor.
Peki bunların yanında polis denetimleri yapılıyor mu?
Maalesef arada sırada.
Sürekli ve de etkin denetim yapılması gerekirken polis bunu yapmıyor ve yollarda ölüm bu şekilde kol geziyor.
Bir de şu vardır verilen cezalar yetersizdir.
Caydırıcı olması gerekirken maalesef bu şekilde olmuyor.
Eğer ki devlet olarak cep telefonuyla mesajlaşırken, 4 tane genç kadın öğretmenin hayatını bitiren insana 5 yıl hapislik veriyorsa, o zaman bu ölümler devam etmiş olur.
Bu kadar zor mu bu ölümleri durdurmak?
Değildir kesinlikle!
Herkes üstüne düşeni yapmış olsaydı trafikte ölümlere son verilirdi.
Açıkçası ne hükümet edenler, ne de yollardan ve trafikten sorumlu olan Ulaştırma bakanlığı üstüne düşeni yapmıyor.
Vatandaş olarak sürücüler de aynı şekilde.
Polis de öyle.
Yasalar da.
Ve başta da bu yasaları hazırlayan siyasiler görevlerini yerine getirmiyorlar.
Evet.
Suçluyuz, hepimiz suçluyuz!
YAZIYA YORUM KAT