Toplumumuzu etkileyen karmaşık sosyal ve politik dinamikler, bireylerin kendi konumlarını belirlemelerine zemin hazırlamaktadır. 

Son dönemlerde yaşananlar, yarattıkları gerginlikler ve kutuplaşmalarla birlikte tarihi bir sorgulama sürecine girmiş durumdayız. "Herkes tarafını net seçsin" çağrısı, çağımızın en önemli mesajlarından biridir. 

Bu makalemde, bireylerin kendi değerlerini, kimliklerini ve siyasi duruşlarını netleştirmelerinin gerekliliğini ele alacağım.
Öncelikle, toplumların içindeki sorunlar, onları sarsan bir potansiyel barındırır. Bu potansiyel, zaman zaman çeşitli kesimlerce kullanılarak kaos yaratılmakta ve bireyler birbirine düşman edilmektedir. "Önce sorun çıkarıp, ortalığı bir birine katıyorlar" ifadesi, siyasetin nasıl lüferleştirildiğine dair önemli bir vurgudur. 

Problemlerin yaratıcısı olanlar, ardından bu sorunları ideolojik bir zemin üzerinden kendi çıkarları için kullanarak, toplumsal barışı tehdit eden bir kutuplaşma yaratmaktadır.
Din ve inanç üzerinden yapılan siyasi manipülasyonlar, yalnızca toplumları kutuplaştırmakla kalmaz; aynı zamanda bireylerin kendilerini nasıl tanıdıklarını ve hangi değerlerle hareket ettiklerini de sorgulamasına yol açar. "Halkı 'kafir' ilan edip, kendi ülkelerinden kovuyorlar" ifadesi, bu tür bir zulmün ve ayrımcılığın somut bir örneğidir. 

İnsanlar, fikirlerini ve inançlarını dile getirdiklerinde dışlanma tehdidi ile karşı karşıya kalıyor; bu da, bireylerin kendilerini açık bir şekilde ifade etmelerini engelliyor.
Kutuplaşma, yalnızca toplumun bir kesimini değil, toplumun tamamını etkileyen bir olgu olmuştur. “Sonra da çıkıp 'kutuplaşmayalım' diyerek şirinlik yapıyorlar” diyerek ifade edilen çelişki, halkın duyduğu rahatsızlığı açık bir şekilde yansıtmaktadır. 

Gerçekleştirilen eylemler, kitlelerin düşüncelerini ve algılarını şekillendirmekte, her geçen gün daha fazla insanı kutuplaşmanın içine çekmektedir.
Dünya gündeminde bile neredeyse her mesele, soğuk-sıcak ya da güney-kuzey ekseninde tartışılırken, bireylerin kendi kimliklerini bulma arayışları daha da kritik bir hal alıyor. 

Yobazlar, din tüccarları ve vatan hainleri, bir "sağ" karşıtı olarak algılansa bile, bireylerin de kendi sol yanlarında bir yer edinmeleri gerekmektedir. 

"Ben sol kutuptayım" demek, kendi değerlerinizle yüzleşmek ve bu değerleri savunmak anlamına geliyor.

"Herkes tarafını da, yerini de bilsin" ifadesi, bireylerin kendilerini bu kaotik ortamda bulabilmeleri için elzemdir. "Çünkü benim duyularım da, duygularım da, sol yanımda, kalbimdeki vicdanda" derken, bireylerin içsel değerlerine ve duygusal yönelimlerine vurgu yapılıyor. 

Her birey, kendi etik ve ahlaki değerlerine dayanarak, hangi tarafa ait olduğunu belirlemeli ve kalbindeki vicdanı dinlemelidir. 
Kutuplaşan bir dünyada, bireylerin duygusal olarak taraf seçmesi kaçınılmazdır. Ancak bu seçim, basit bir siyasi tercih değil; aynı zamanda insanlık hali, adalet, eşitlik ve birlikte yaşama kültürü gibi evrensel değerlere bağlılığın açık bir ifadesidir.
Günümüzde yaşananlar, bireylerin kendi kimliklerini, inançlarını ve duruşlarını net bir şekilde belirlemeleri gerektiğini gösteriyor. Kutuplaşmanın ve sosyal karmaşanın içinde kaybolmamak için, her birimizin tarafını seçmesi ve bu seçim doğrultusunda hareket etmesi önemlidir. 

Kendi değerlerimizi ve vicdanımızı dinleyerek, sağduyulu bir şekilde toplumsal mücadeleye katılmak, daha adil bir toplum için atılacak önemli adımlardandır. 
Artık, kimse "sağduyulu ol" deme gereği hissetmesin. Çünkü kalbimizdeki duyular, en derin korkularımızı, arzularımızı ve umutlarımızı yansıtır. Bu yolla, toplum olarak, daha aydınlık bir geleceğe ulaşma şansını elde edebiliriz. 

Tarafımızı seçmek, sadece bir tercihten ibaret değil; aynı zamanda insanlığa olan bağlılığımızın ve hak mücadelesinin bir göstergesidir.