1. YAZARLAR

  2. Klinik Psikolog Melin ULUÇ

  3. Toplumsal anomi: Toplum- birey arası sosyal bağ köreldi
Klinik Psikolog Melin ULUÇ

Klinik Psikolog Melin ULUÇ

Yazarın Tüm Yazıları >

Toplumsal anomi: Toplum- birey arası sosyal bağ köreldi

A+A-

‘’Benim Gibi Değilsin Keşke Ölsen’’

Bakıyorum etrafıma. Acaba son birkaç aydır yaşananların gerçeklik payı nedir diye kendimi sürekli bu düşünmekle yükümlü görüyorum. Baktım gördüm ki cevap alamadım bir de kaleme döküp fikirlerinizi almak istedim. Sanki birbirimize ‘’Allah kahretsin bu kim ki bana neden selam veriyor’’  ya da ‘’benim gibi düşünmüyor keşke ölse diye’’ gözüyle bakıyoruz. Ama neden? Bencil miyiz biz ki bizden farklı olduğundan panzehirimiz diye adlandırdığımız bireyleri tüketmeye çalışalım? İşte tüm soruları beyin fırtınası yapmamız için kaleme döktüm çünkü konu hayli hayati…

Toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak için etkileşen, belli bir coğrafi mekânda yaşayan ve ortak bir kültürü paylaşan pek çok sayıdaki insanın oluşturduğu birlikteliğe “toplum” denir diye biliyordum ben. Etkileşmiyoruz, birbirimizin selamına ihtiyaç duymuyoruz, ötekileştiriyoruz. Bir kişi ile diğer kişi ya da kişiler arasında gerçekleşen ve sonunda toplumsal davranış kalıplarının kabulünü ve uygulanmasını sağlayan bir karşılıklı etkileşim süreci olan “toplumsallaşma” ilkesinden de bir haberiz. Anarşi dediğimiz yönetime karşılık fenomeninin yanı sıra ‘’toplu­mun dokularının gevşemesi ve onu bir ara­da tutan bağların zedelenmesi, giderek
de imha olması durumu’’ dediğimiz anomi de ön planda… Toplumsal kurallarımız, birlikteliğimiz, 2 yaşından itibaren edinilen sözsüz iletişimin en güzel parçası olan sosyal gülümseme ve bununla birlikte sosyal benliğimiz tuzla buz oldu. .

Bencil Gen Teorisi ve Çatışan Görüşlerimiz

Asırlar önce insanlar doğaya karşı güçsüzlüğünü gidermek ve yaşamayı sürdürmek için toplu yaşamanın gerekliliğini kavramıştı ama artık bundan vazgeçilmiş eskiden bezelye kadar benzediğimizde sevinip yakınlaştığımız, toplumsal yapıyı canlandırdığımız dönemlerden eser kalmamış gibi duruyor. Hani yaramazlık yaptığımızda annelerimiz der ya ‘’benden çıktın beni beğenmiyorsun’’ diye o hesap. Bu bir yerlerden başladı bireyler arası hırstan ilerledi ve çatışma haline gelene kadar da etti ve etmektedir de. Bencil gen dediğimiz yapı bunu şöyle açıklar; devamlılığını sağlamak isteyen gen sabit çevre koşullarında o ortama en kolay adapte olan ve onun yayılmasına olanak sağlayan genleri destekleyecektir. Geriye kalan genler ise YOK OLMAya mahkûmdur. Organizmanın yararının zararının önemi yoktur çünkü onu da hesaba katmak bizi gerçeklerle yüzleştirir, kendimizi kandıramayız. Bize yakın olanları yüceltmek hem motivasyon sağlar hem daha leyhe işleyen bir illüzyondur. O sabit çevrede toz dumana karıştığında ise durum şuan ki gibi kutuplar halindedir. Bu örneği toplumsal travma boyutunda ele alabiliriz çünkü şuanda biz de o sabit çevrenin değiştiği, insanların birbirlerini fikir ayrılıklarından dolayı kendileri için tehdit olarak gördüğü hatta yok olmalarını istedikleri acımasız bir düzene girdik. Acı…             

 Tutku, mevki, tutkuları kişiliğimizi ayrıştırdı nevrotik miyiz ne?                                                                           

Rekabetçi ortamın toplumda yarattığı ‘’kendi amaçları için başkalarını kullanma eğilimi’’ ki bu yanımıza çekerek düşman olarak adlandırdığımız kişiye düşmanlaştırdığımız kişilerde gözettiğimiz çıkar için de geçerlidir. Yabancılaştık birbirimize. Tutkularımız bizi kişiliğimizden, sevgi isteğimizden, sevme yetimizden ayırdı hatta bizi ayarttı. İyice güçsüzleştik, hastalandık, kendi kendimizin esiri olduk. Tek tutkumuzu doyurup bütünlüğümüzü aç susuz bırakıp, özümüzü reddediyoruz. Bu hasta kısım bizi çocuğun oyuncağıyla oynadığı gibi evirip çevirip gırgır şamata aracı olarak şekillendirdi. Biz de bunu kabul ediyoruz.         Kazanmak, yoğun üstün olma çabası uğruna kör güçlerin objesi olduk. Hele bir soluklansak artık?       

 

 

 

 

Tüm bunlar güzel, genç beyinleri şehri-terke zorlarsa? Biteriz.

Tüm bunların sonucu olarak yitirdiğimiz değerlerimiz, kendimizi güvende hissedemememiz, sığınacak limanın talan olması, en yakınlarımızın bile bize duygudaşlıktan uzak davranabilmesi gibi faktörler bizi olduğumuz yerden uzaklaşma isteğine itecek, sarsılan iş, eğitim vb. bunun gibi alanların kişilere göç etmeyi cazip getirecektir. Yok olan normlar, gelişigüzel yasalar herkesi keyfiliğe iteceğinden kimse ilerleme fırsatı yakalamayacaktır. Peki, ne olacak bu güzel gençlere, huzuru arzulayan bireylere? Aidiyet hissetmiyoruz çünkü sistem artık alışılagelinenin dışında, pek uzağında. Eğer fikir birliği edilir de ‘’devir savaş devri değil de akıl birliği devridir’’ denilirse sanmam ki bu adada güzel beyin kalsın. Gördüğüm o ki herkes terk etme derdinde… Ders almadığımız savaş psikolojisi tekrardan alev alırsa sanmıyorum ki bu sefer iç göç yeterli olsun.

Hepimiz eteklerimizi toplasak ne iyi ederiz halbuki.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.