Üstad Çetin Altan’dan
1960’LI YILLARDA İstanbul’daki öğrencilik yıllarımda Akşam gazetesini ve Özellikle Çetin Altan’ın köşe yazılarını okumak vazgeçilmezimdi.
Düşünün aradan yarım asırdan fazla zaman geçmiş ve hala daha onun yazıları geçerliliğini koruyor.
O yıllarda yazdığı bir kitap ‘’ZURNADA PEŞREV OLMAZ’’
Ne kadar da güzelmiş. Önsözü ‘’Halkın acısı her zaman acım oldu, neşesini de benimseyip yine ona yansıtmaya uğraşmak kalem işçiliğinin vazgeçemeyeceği bir çabadır bence.’’ (Çetin Altan )
Devamı da şöyle..
Ey, demokrasinin peklik döneminde tenkiye zoruyla oturağa dökülmüş kaltabanlar!
Ey maskaralığın bittiği yerde elleriyle ayaklarına rezillik zillerini takarak palyaço rolüne çıkan şaklabanlar!
Biz, sizin yedi kere yetmiş sülalenizi çiroz balığı gibi ipe dizer; o çarpık fiyakanızla, ham hum şaralopunuzu havanda ezer; ananızın gelinlik rastığına çöreotu, babanızın güveylik yastığına dereotu katarak, topunuzun uçkurunu hergelelik pazarında satarız.
Eksik kişiliğinizin dirhemini, semizleşen köpekliğinizin kıçından çıkarıp; yediğiniz naneleri, yediğiniz yerde bırakıp; patlayan şah damarınıza, kısrağınıza ve karınıza, kırk ikilik topla nişan alır; bir türlü patlatamadığınız dümbeleğimizin başında kalırız.
Yüzsüz kere yüzsüz olma yarışının şampiyonluk bayrağını koşturan ve hım hım burnuyla tambur çalarak, bataklık böceklerini coşturan teresler!
Sizin gibi teresleri, gulyabani ormanında sürmeli develer besler.
Şayet bu gebeşliği bırakmaz, ne dediğimizi çakmaz ve sarhoş sidiği gibi kaldırımın kıyısından akmazsanız; alnınızın ortasına beş parmaklı karışımızı ''nah'' diye mıhlar; dalganızı tırmıklar, leşinizden pire tozu yaparız. Kulaklarınızı çok oynatmayın paçanızı kaparız.
Ulan hıyarağaları, siz bizi ne sandınız?
Burnumuzdan kıl koparmakla, aptestsiz ebenizin masalına kandınız.
Ulan itoğlu itler, yandınız ki yandınız.
Sizi bak ta nereye kadar kovalayacağız. Hanginizi yakalarsak, ense kökünü tükürüklü sarmısakla ovalayacağız.
İkide bir mindere çıkıp, medet diye bağırmayın. Cebinizde mangır yokken, balıkçı çağırmayın. Biz size bu vatanın pöstekisini saydırmayız.
Nutuk söylerken geğirmek isterseniz, fikrinizden caydırmayız. İnancımız inançtır, bir milim kıyıya kaydırmayız.
Lafın horoz şekerini yiyip de sapını bizlere bırakamazsınız. Tutuşan sakalımızdan sigaranızı yakamazsınız. Olmayan şerefleri, kopası boynunuza madalya gibi takamazsınız.
Tövbe tövbe... Ulan ne tereyağmışsınız siz be... Yediğiniz tekmelerden kaba etiniz aşınırsa ve yine de sopa diye sırtınız kaşınırsa; biz sizi tırmalarız. Üstümüze benzin dökmeyin, yoksa bak çok fena parlarız.
Ey ibişler sultanının koltuk altı kılları!
Çiftetelli oynayarak yuttunuz geçtiğimiz yılları... Bir takarsak boynunuza yuları, sıkışınca zor bulursunuz işeyeceğiniz duvarı.
Siz, bizimle başa çıkamazsınız. Biz ne kadar istersek, size o kadar söveriz. Siz, sövgüye aç doğmuşsunuz; küfürden bıkamazsınız.
Vay ortası kartlaşmış enginarzade beyleri!..
Vay bodrum katlarında yarım kalmış zina deneyleri!..
Size sayısız mı verdiler o nohutlarla fasulyeleri? Hiç akmasın ağzınızın salyaları... Sizi demokrasinin çarmıhına gerecek, defterinizi dürecek; yiğitliğimizin haşafesini, gelmişinize geçmişinize, gururla göstereceğiz. Rotasını bulamadığımız muradımıza böylece ereceğiz.
Usturlaplarınızla gradonuza bakmadan, bir de polemik yapmaya özenirsiniz. Sizin polemiğinizi, bir deliğinizden sokar, öteki deliğinizden çıkarırız. görürsünüz o zaman polemik nasıl yapılırmış. Dedenizin piç torunu feride, kör ayvaz'ın veledine nasıl kapılırmış...
Oturun oturduğunuz yerde. Hepimizin hakkı var sırtınızdaki semerde. Mikrofonlar önünde, el kol oynatıp, kurusıkı veriştirmeyin. Birbirinize aklınız sıra, hacı baba macunu yetiştirmeyin...
Sonra biz de açarsak ağzımızı, anlarsınız o zaman kim içer eşek sütünü, kim içer ekşimiş kımızı...
Bugünlük bu kadar yeter... Sizi gidi düztaban köstebekler, kuyruksuz kertenkeleler, kimsenin kullanmadığı delinmiş tenekeler...
"söylevlerinizin kutlu, yarınlarınızın mutlu, palavralarınızın hudutlu olması dileğiyle.."
Çetin Altan’ın bu kitaptaki önsözü şiarımdır.
‘’Halkın acısı her zaman acım oldu, neşesini de benimseyip yine ona yansıtmaya uğraşmak kalem işçiliğinin vazgeçemeyeceği bir çabadır bence.’’
YAZIYA YORUM KAT