Uyanalım mı, yoksa uyumaya devam mı edelim?
Uyurken rüyalarımızda mı görelim güzel günleri?
Hep rüya alemlerinde mi kalalım?
Demokrasiyi, özgürlüğü, irademizi hep rüyalarda mı yaşayalım?
Rüyalarda mı kalsın tüm haklarımız?
Rüyalarda mı ülkemize sahip çıkalım?
Çocuklarımızı yarınlarımızı hep rüyalarda mı görelim?
Beyin gücümüzü hep başka ülkelere mi bırakalım?
O beyin gücümüz kendi ülkesinde, kendi halkın da, ilimle, bilimle, yarınlarda kapı açmasınlar mı?
Hep başka ülkelerde, hep yaban ellerde mi olsunlar?
Rüyalarda mı ülkesinde faydalı ve de yararlı gençlerin hakim olduğunu mu hep görmüş olacağız?
Rüyalar aleminde mi hep yaşayacağız?
Uyanıp da silkinip de kendimize gelmeyecek miyiz?
Ne zaman uyanmayı düşünüyoruz?
Hiç bir zaman mı?
Uyumak ve de uyutulmak bizlere çok pahalıya mal olmuyor mu?
Bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir ruh hali oluyor ey halkım?
Ruhumuzu her şeyimiz ile uyutulmaya mı bırakacağız?
Daha ne kadar bu şekilde uyumaya, uyutulmaya sessiz kalacağız?
Yakında o güzel günleri uykularımızda bile göremez hale geleceğiz.
Göremez hale geleceğiz, çünkü yapılan her bir şeyin güzellik olduğunu değil, bizlerin daha da bitirdiğini göreceğiz.
Öyle bir göreceğiz ki sesimiz kısılacak, dilimiz tutulacak.
Konuşan bir tek yürek bile olamayacağız.
Olamayacağız bu da yakındır.
Çünkü gidişat onu gösteriyor.
Tehlike içimizde!
Tehlike bizleri bitirmektedir!
Bunu isteyen güçler zaten bu şeklilde oynayarak bunu yerine getiriyorlar.
Ya bizler kaçıp gideceğiz ülkemizden!
Ya da esir ve kul olacağız!
Kendi yurdumuzda buna maruz bırakılıyoruz.
Uyumak ve de uyanmamak oyunu ile karşı karşıya bırakılmış olduk.
Yani uyanmamak demek ölmek demektir.
Hiç bir zaman da hayat bulmamaktır.
Düşünün nefes almayan, kara bir toprağın altına gömülmüş olacağız.
Ölüler konuşmaz, ölüler tepki koymaz, ölüler rüya dahi görmez.
İşte sondayız.
Tünelin sonu bu.
Işık yok, çıkış, kurtuluş yok, yani ölümle kalmışız bir başımıza!
Evet, ya uyanacağız ya da hep uyumaya bırakacağız kendimizi.
Uyanmalıyız!
Artık uyanmak zamanı!
Artık birleşmek zamanı!
Yoksa kara toprak üstümüze atılmış olacaktır.
Bakınız yaşadıklarımıza.
Cumhurbaşkanlığındaki müdahele ve seçilmişliğe!
Bunun ardından da yapılan hükümet kurma oyunlarına!
Ve bu oyunlarda yine Ankara'nın baskısı ve müdahele gerçeği vardır.
Üç vekil neden istifa etti?
Neden partilerine ihanet ettiler?
Evet, Ankara istediği için!
Ve kurulan hükümete bakınız.
Kimlerin bizlerin tepesine çıktığına iyi bakın.
Bakarken gözlerinizi iyi açıp da bakınız.
O kişiler kimlerdir?
Ve bundan sonra da neler yapacaklar, neleri bizlere göstermiş olacaklar iyi bakalım.
Bakınız Arıklı'ya.
O Arıklı ki Kıbrıslı diye bir millet yok diyen.
Sadece Türk vardır diyen ve bu şekilde de tehditler savuran bir kişi şimdi başbakan yardımcısı, bakan oluyor.
O Arıklı ki Afrika yazarlarının üzerinde sigara söndürecek ve Türk askerinin onları becermesi için yazılar yazan faşist birisi şimdi bizlerin başına geçmiş oluyor.
Evet, bu büyük bir tehlikedir.
Bu da yakında daha da TC vatandaşını buraya vatandaş yapmak demektir.
Ondan sonrada meclise daha çok millet vekili ile hakim olmaktır.
Arıklı, bu kadar ile kalmaz, ondan sonra ilk cumhurbaşkanı seçimlerinde seçilmiş olur.
Daha sonrasında da neler olacak varın artık siz hesaplayın.
Şimdi artık uyanmak gerekir.
Bu Memleket Bizim Platformu ile birlikte bu ülkede yaşamak ve de varolmak için siyasal partiler birleşerek gerekli her türlü kurtuluş hareketini başlatması gerekmektedir.
Bunu uluslararası hukuk yoluna taşımak gerekmektedir.
Çünkü ortada bir milletin yok edilmesi söz konusudur. Bunu süratle ve zaman kaybetmeden yerine getirmemiz gerekmektedir.
Yoksa bu memleket ve bizler bitmiş olacağız!
YAZIYA YORUM KAT